24 Nisan 2024 Çarşamba   

Mustafa HATİPLER / Prof. Dr. / Rumeli Mektupları

TUZ VE TUZ-EKMEK HAKKI ÜZERİNE

 

ÜLKEMİZDE, son günlerde  tuzla ilgili sıra dışı tartışmalar yaşanıyor. Aslında tam bağımsızlık mücadelesinin zirvesinin yaşandığı ve savaş halinin geçerli olduğu bir ülkede tuz konusu çok büyük bir ehemmiyet arz etmiyor. Yine de yazalım istedik. Çünkü bizim için tuz; öyle sıradan bir baharat ve sıradan bir tat değil. Çünkü Çinlilerin ejderhası, eski Mısırlıların güneşi, İranlıların ateşi  neyse bizim için de tuz o.  O yüzden yazalım istedik. Bizim de bu çorbada tuzumuz olsun… 
Çinlilerin, Romalıların, Fransızların, Venediklilerin ve diğer birçok kavim ve yönetimin, üzerine vergi koyduğu ve tarihte diğer adı “beyaz altın” olan tuzun geçmişi insanlık kadar eskidir. Romalılarda maaş olarak verilen tuz, bir dönem Tibet ve Moğolistan’da da para yerine geçmiştir. Etiyopya’da 20. yüzyıla kadar temel para birimi olan “amoleh” yaklaşık yarım kilo ağırlığındaki tuz çubuklarıdır. 1450’de Mali’de tuzun değeri aynı ağırlıktaki altınla eşdeğerdir. Roma İmparatorluğu’nun ilk yıllarında başkent Roma’ya tuz taşımak için yapılan yollar vardır ki bunların en önemlisi Roma’yı Adriyatik denizine bağlayan “Via Salaria” (tuz yolu)’dır. 
Bizde güzellik, hüsün, melâhat, şirinlik manalarında da kullanılan tuzun bizdeki derinlikleri bir yandan Hz. Nuh’un oğlu olan Yafes’e diğer yandan Kâ’be’nin inşâsına kadar uzanır. Buradan hareketle  yeni doğmuş çocuğun ağzına tuz koyma töreni olarak nemek-çeşi; tuz hâini, iyilik bilmez anlamında nemek-harâm; tuz hakkı tanıyan, iyiliğe şükreden anlamında  nemek-helâl, nemek-perver, nemek-şinâs;  tuz serpen, tat veren anlamında nemek-rîz kullanılmıştır. Bizim kültür ve inancımızda tuzu anlamlı kılan Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)’in “Sizin baş katığınız tuzdur” hadîs-i şerifidir. Geleneksel hale gelen, yemeğe serçe parmakla tuz tadarak başlamak bundandır.
Tuz kadar aziz olan bir başka şey de tuz-ekmek hakkıdır. Bizim kültürümüzde  “Tuz ekmek hakkı bilmeyen kör olur.” Tuz- ekmek; Farsça nân u nemek demektir. Tuz-Ekmek deyiminde iki kutsal bir aradadır. Ekmek de tuz kadar kutsaldır. Biz de sıklıkla –ve kedilere haksız edilerek- kullanılan nankör kelimesi köken olarak “gördüğü iyiliği unutan, tuz ekmek hakkını bilmeyen” anlamındadır ki “nân ve kör” kelimelerinden türemiştir. Elçin Hoca; tuz ekmek hakkını; “karşılıklı itimadın ve civanmertliğin asil bir örneği, ruh ve fikir birliği bir “yemin” hükmünde” olarak ve “Türklerin tarihine, edebiyatına ve folkloruna giren tuz ekmek hakkı; dostluk, vefa, arkadaşlık, samimiyet, dürüstlük gibi kavramları içine alan zengin bir klişedir” şeklinde tanımlar. 
Sonuç olarak; bizim kültürümüzde tuz ve ekmeğin çok ayrı, çok özel bir yeri vardır. Tuz-ekmek bir yandan gündelik hayatın vazgeçilmezleri arasında yer alırken, diğer yandan da kutsal sayılmıştır. Bizim kültürümüzde, ekmek hasbelkader yere düşse, üç defa öpülüp başa konmadan yerine konmaz. “Tuz gibi sevmek”, “tuz kadar sevmek” deyimleri; sevginin zirvesinin ancak tuz kadar olacağı ifadesinden başka bir şey değildir.  
Tuzu sağlığa zararlı ilan ederek hayatımızdan çıkarmak, inancımızdan kaynaklanan bu kültürü ve geleneği yok saymak demektir. Kimse tuzumuza dokunmasın.  

Tarih: 19 Mart 2018 Pazartesi    Hit: 1611




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol