SOYKIRIMI BAĞIMSIZLIĞA ÇEVİREN LİDER
ALİYA İZZETBEGIVİC
Yugoslavya Federal Sosyalist Cumhuriyeti’nin üvey
vatandaşlarıydı Boşnaklar. Müslümanlara yasak üstüne yasak getiren bir rejimin
baskısı altında, değil yaşamak, nefes almakta bile zorlanan bir millet olarak
var olmaya çalıştılar yıllarca… Çünkü varlık göstermesinler, yalnızca tabi
olsunlar isteniyordu. Kurum ve kuruluşları peş peşe kapatılıyor, inanç ve
değerlerini yaşatmalarına izin vermeyecek biçimde yasalar çıkarılıyordu her
yeni gün…
Bütün bu baskılar, örgütlü bir direniş hareketi başlattı ve bu direnişin en
önemli isimlerinden biri oldu Aliya… Bilinçsizce galeyana gelmekten çok daha
fazlasıydı bu direniş onun için. Çünkü genç yaşta, özellikle hukuk, siyasi
bilimler ve felsefe alanında yaptığı okumalar, sessiz kalamayacağı bir zemin
oluşturmuştu dimağında. Gayesi, Boşnak halkını milli ve manevi haklarına
kavuşturmaktı yalnızca, ancak dört yıl hapse mahkum edildi.
BOSNA, LİDERİNİ ARARKEN...
Mahkumiyet yıllarında daha çok okumaya, düşünmeye ve yazmaya başladı. İlk
kitabının adı ‘Özgürlüğe Kaçışım’ oldu manidar bir biçimde. 60’lı yıllardan
itibaren, yayımlanmıyor olsa da pes etmeden yazmaya devam etti. Sorgulayarak
düşünmeye sevk eden engin görüşleri, çok tehlikeli bulundu elbette… ‘İslam
Deklarasyonu’ adlı eseri ile İslam’ın her türlü yarayı sarabilecek kudretine
değinirken, rejime karşı çıkmak ve Bosna’da bir İslam devleti kurmaya teşebbüs
etmekle suçlandı.
Hakkında soruşturma başlatıldığını, evi bir baskınla arandığı sırada öğrendi.
Aylarca ailesi haber alamadı kendisinden, bu sırada bir hücrede tutuluyordu.
Verilmek istenen cezaya uygun gerekçeler bulunması gerekiyordu çünkü… Adalet
yerine, akıllara ziyan bir haksızlığın tecelli edeceği mahkeme günü, 14 yıl
hapis cezası aldı. O anki metaneti ve onurlu duruşu ise bir gün Bosna’nın
kahramanı olacağını söyler gibiydi adeta…
Gazeteler, bu gerçek dışı suçlamaları, üzerine katarak yazadursun; Boşnaklar,
tahakküm ederek değil İslam’ın hoşgörü ve barış esası ile her türlü meselenin
çözülebileceğini dile getiren liderine kavuşmayı bekliyordu o günlerde...
ARANAN MİLLİ LİDER: ALİYA İZZETBEGOVİC
Yaklaşık altı yıl sonra özgürlüğüne kavuştu kavuşmasına da, asıl Boşnaklar
olarak yaşadıkları tutsaklık ne zaman son bulacaktı? O yıllarda yani 90’lara
doğru, Yugoslavya topraklarında başlayan demokratik kıpırdanmalar, iki seçenek
sunuyordur zaten: Ya güçlü ve kalabalık Sırbistan’a dahil olmak ya da savaşmak…
Bir an önce harekete geçmeliydi. Aliya’nın hedefi, Boşnakların yoğun olduğu
bölgelerde bir siyasi yapılanma oluşturmaktı.
Kurduğu Demokratik Eylem Partisi, inanılmaz bir ilgi gördü ve büyük bir inançla
genel başkan seçildi Aliya İzzetbegoviç… Bosna’daki Sırplar ve Hırvatlar da
kendi partilerini kurmuşlardı aynı zamanda. Ancak seçimlerin galibi O’ydu ve oy
çokluğuyla cumhurbaşkanı oldu.
Tam anlamıyla politik bir kaos vardı. Yugoslavya ve henüz bağımsızlığını ilan
etmiş olan Hırvatistan, Bosna Hersek’i paylaşma planları yaparken, Sırplar ise
Büyük Sırbistan hayali kuruyordu. Yugoslav ordusu Sırpların idaresindeydi ve
sivil Sırplara silah dağıtıyordu. Oysa Bosna etnik bir yapıya sahip olduğundan,
bir Boşnak ordusu bile bulunmuyordu tabii.
BİR 20. YY SOYKIRIMI...
Bu arada başlayan Sırbistan-Hırvatistan Savaşı’na paralel politik gelişmeler
üzerine, Bosna Hersek’in de bağımsızlığı ilan etmesi gerekiyordu. Fakat
Bosna’nın Sırp parti lideri de Bosna Hersek Sırp Cumhuriyeti’ni ilan
ettiklerini açıkladı. Ve böylece kapıda bekleyen savaş başlamış oldu… Sırp
ordusu işgaller ve acımasız katliamlar yapıyordu. Savunmasız halk ateş
altındaydı ve ne karşı koyacak güçte örgütlü bir ordu vardı ortada, ne de
yeterince silah…
Çok kısa bir sürede yok olmasına kesin gözüyle bakılan Boşnaklar, imkanları
ölçüsünde direnmeye çalışıyordu. Avrupa’nın göbeğinde 20. yy’ın en büyük
soykırımı yaşanıyordu. Ve katledilenler Müslüman olduğu için olacak yine, dünya
her zamanki sessizliğini koruyordu. 3,5 yılda yüz binlerce Müslüman
öldürüldü.
Her şeye rağmen sonsuz bir cesaret ve inanç ile halkının başındaydı Aliya…
Beklenmedik bir direniş gösterilmesini sağlıyordu, kurulan Bosna ordusu da bir
hayli yol almıştı ancak akan kanı durdurma sorumluluğu da taşıyordu diğer
taraftan…
GALİBİYETİN ADI ‘BAĞIMSIZLIK’TI
Başka bir yol bulabilseydi eğer, imza attığı antlaşma uyarınca bir barışı asla
kabullenmeyecekti. Fakat ‘savaşa devam ediyoruz’ da diyemezdi halkına… Çünkü
derdi kahraman olmak değil, halkına bağımsızlık armağan edebileceği ölçüde
savaşa son vermeyi bilmekti. Öyle de oldu, savaş, bir galibi olmaksızın son
buldu. Fakat özgür bir devlet oldu Bosna Hersek…
Ardından sağlık sorunları sebebiyle yönetimden çekildi ve 2003 yılında ise
vefat etti Bilge Kral… Yağmurlu bir günde, adeta Bosna’nın, evlatları olan
Boşnakların ve bütün dünya Müslümanlarının gözyaşları eşliğinde uğurlandı
ebediyete… Ve vasiyeti üzerine, birlikte bağımsızlık uğruna savaştığı askerlerinin
arasında yer verildi kabrine...
Neden ‘Bilge Kral’ olarak anıldı?
O çok sevdiği ülkesi için gerçekleştirmek istediği hedef ve hayalleri
vardı… Ancak Bosna Hersek’in öncelikle bağımsızlığını kazanmaya ihtiyacı
vardı. Bu uğurda yapılabileceklerden çok daha fazlasını yaptı ve belki tek ama
en değerli eseri oldu bağımsız ‘Bosna Hersek Devleti’…
Milli ve manevi duyguları kuvvetli, felsefi derinliği olan bir liderdi. Her
konuda okuyor, düşünüyor ve yazıyordu. Siyasi görüşleri de bu yönüyle
besleniyordu. Farklı milletlerden oluşan ülkesinde, eşit haklar ilkesini
savundu hep, ancak kaçınılmaz olan savaş sürecini de bilgece yönetmeyi
başardı.
Yetersiz imkanlara rağmen ülkesini savunmayı bildi. Askerleriyle birlikte
savaşıyor, siperde yaşıyor, her an varlığını hissettiriyor ve bizzat yanında
durarak destek veriyordu ordusuna. Belki kendisi hiç uyumuyordu ama halkının
ümidini hep diri tutuyordu.
Katı kuralları yoktu, çok sabırlı, yumuşak mizaçlı ve mütevazı bir liderdi. Öncelikle
özgürlüğe aşıktı ama milletinin özgürlüğü uğruna önce mahkum oldu, sonra da
savaştı. Savaş koşullarında bile adalet ve hakkaniyetten ayrılmadı, son derece
vakur ve akılcı hareket etti her aşamada.
Bosna’nın esaret altında, Boşnakların ise asla köle olarak yaşayamayacağını
ispatladı. Devlet adamı olmaktan ziyade, eşsiz bir milli liderdi. Her
anlamda en isabetli diplomatik girişimlerde bulundu ve dünyanın Bosna Hersek’i
tanımasını sağladı.
İmkânsız görülen bir azimle direndi ve ancak inancın kuvvetine sığınarak
meydan okunabileceğini gösterdi bütün dünyaya… İşte bu nedenle, yalnızca
Bosna’nın değil dünya siyasetinin en önemli şahsiyetlerinden biri, bir Bilge
Kral oldu.