06 Mayıs 2024 Pazartesi   

Ali Rıza ŞEREN / İnşaat Mühendisi / Yapısal Reform /

DEĞİŞİM

 

Var olan hemen her şey bir düzen ya da düzensizlik içerisinde varlığını korumakta veya yok olmaktadır. Yaratılmış olan canlı ve cansız tüm nesneler için bu kural kaçınılmazdır.
Evrenin işleyişi içerisinde birçok düzensizliğin var olmasına rağmen yine de bir düzenin var olduğu aşikardır. Bu düzenin belirli periyotlarda değişmesi onun olmadığına bir kanıt değildir. Tam aksine binlerce ve hatta milyonlarca yıl sürse bile mevcut düzen, bir düzensizlik sonucu kendini yenileme düzenliliğine muktedirdir. Bu yenileme bazen evrilme yoluyla bazen de büyük ölçüde yok olup küllerinden doğma şeklinde gerçekleşmektedir.
Uzay boşluğunda hiçbir nizama sahip olmadan, tam anlamıyla başı boş gezen sayısız cisimden bir tanesinin dünyaya çarpması neticesinde gezegenimize yaklaşık 160 milyon yıl hâkim olan dinozorları görece çok kısa bir sürede neredeyse tamamen yok etmiştir. Yine birçok defa dünyamız buzul çağlarını yaşamış ve bu süreçlerde neredeyse canlı diyebileceğimiz hiçbir varlık kalmamıştır. 4.5 milyar yaşında olduğu tahmin edilen dünyamız defalarca bu süreçleri geçirmiş olmasına rağmen tekrar canlılara ev sahipliği yapmaya devam etmiştir. Bu canlıların bazıları yok olmuş, bazıları çevresel faktörlere uyum sağlayıp yaşamını sürdürmüştür. Bugün dahi birçok canlı an ve an değişmekte olan dünyanın şartlarına uyum sağlamak için kendini yenilemeye veya değiştirmeye devam etmektedir. Peki hayat sürekli değişirken bizler bu değişime ne kadar ayak uydurabiliyoruz? Daha doğru soracak olursak bu değişime entegre olabiliyor muyuz?
Değişen yaşam şartlarına belki de en hızlı uyum sağlayan canlılardan birisi insan olabilir. Evrim teorisine göre bir canlının evrim geçirebilmesi, yani yeni şartlara uyum sağlaması çok uzun bir süreç içerisinde gerçekleşmektedir. Benim bahsettiğim uyum dünyanın fiziksel şartlarından ziyade yaşam tarzı ile alakalı. Yaklaşık 200 yıl içerisinde at arabasından sesten hızlı uçaklara evrilmek ve bunu hiç yadırgamadan normalleştirmek insandan başka hiçbir canlıya nasip olmamıştır. Telgrafın icadı ile Whatsapp’ın kullanıma girmesi arasında sizce kaç yıl vardır? Ya da basit hesapları bile zorlanarak yapan ilk bilgisayar ile yapay zeka dediğimiz şeyin arasında kaç yıl vardır? Amacım teknolojinin nasıl bu kadar hızlı geliştiğini anlatarak sizi şaşırtmak değil. Ama bu kadar hızlı değişime bizlerin nasıl ayak uydurabildiği gerçekten şaşırtıcı değil mi? İşin garip yanı hayatımızın bir döneminde hiç olmayıp daha sonradan dahil olan şeylere öyle bir uyum sağlıyoruz ki onlar olmadan yaşayamaz hale geliyoruz. Daha 20 yıl önce sora sora Bağdat bulunur diyen bizler bugün akıllı telefonumuzdaki harita uygulaması olmadan evimizi bulamıyoruz.
Değişim bazıları için iyi bazıları için kötü anlamlar ifade etse de tek bir gerçek vardır: Değişimi durdurmak imkansızdır. Değişime en çok karşı çıkanlar bile ne kadar değiştiklerinin farkına varabilseler hayretler içerisinde kalırlardı. Değişim ve insanın değişime ayak uydurma hızı bu kadar yüksek iken bizler de kendimizi bu akışa bırakmalı mıyız? Tabii ki hayır. Çünkü değişim sadece tek yönlü olmuyor. Örneğin internet bilişim alanında dehşet verici faydalara sahip olsa da birçok platformda yine dehşet verici derecelerde ahlaksızlıklar, yalanlar, nefret söylemleri ve daha nice olumsuz öğeleri bulmak mümkün. Bu örneğin farklı versiyonunu değişimin bizlere vazgeçilmez olarak kabul ettirdiği ve bizim de kabul ettiğimiz hemen her şey için söyleyebiliriz. İş odur ki klasik değimle iyi yönünü alıp kötü yönünü almayalım. Engel olamadığımız ve olmamız da gerekmeyen bu değişime hem katkı sağlamalı hem de ihtiyaç dışı olan değişikliklere kayıtsız kalmalıyız. Unutmayalım ki değişime ayak uydurmak demek onu kayıtsız şartsız kabul etmek demek değildir. Aynı diğer canlıların değişen yaşam şartlarına uyum sağlamak için geçirdikleri evrim gibi ihtiyacımız kadar değişmek hepimiz için yeterli olacaktır.

Tarih: 24 Nisan 2024 Çarşamba    Hit: 1023




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol