Bugüne kadar uluslararası
dinamikler açısından olumsuz
konularda bile; her şeyin AK Parti lehine geliştiğini söyledim.
GEÇTİĞİMİZ günlerde bir milletvekili dostumuzla ofisinde buluştuk, sohbet ettik. Siyasette kimlikli duruşu olan, gittiği ortamın rengini almayan, kendi rengiyle var olan biri olarak kıymet verdiğim bir dost. Memleketin halini gidişatını sordu.
Bugüne kadar uluslararası dinamikler açısından olumsuz konularda bile; her şeyin AK Parti lehine geliştiğini iç dinamiklerin de bu rüzgarın etkisinde kaldığını ifade ettim.
Elbette bu etkinin yanında AK Parti açısından yapılan bazı çalışmalar da var ki devrim niteliğindedir. Sağlık, Eğitim, Ulaşım gibi halkı direk ilgilendiren konularda ciddi ve başarılı çalışmaları takdir etmek gerekiyor. (Bu olumlu bölümü kendisine dile getirmedim).
Ayrıca… Nede olsa dokunulmaz yerlere dokunuluyor artık Türkiye de…
Türkiye de siyasi mücadele, “Ulusal Siyaset”in mücadelesinden çok, “Uluslararası Güç Merkezleri”nin daha etkin olduğu bir mücadele sahası olarak görülebilir.
Bu mücadele yerel ölçekten başlayıp, siyaset merdivenlerinde ‘Beyaz Saray’ çevresine yakın düşünce kulüplerinde lobilerle, ilmik, ilmik işlenerek oluşuyor.
Hülasa siyasetin gizli labirentlerinde nasıl yol alınır bilemem, ama süper güçlerin bu işlerde ciddi belirleyici olduklarını düşünürüm hep...
Bu sebeple Amerika'nın yeni Ortadoğu yapılanması içinde Türkiye'ye bakışı nedir.? Bakışında bir değişim var mı?
Son zamanlarda toplumun “avam” ile “aydını” birçok konu başlığını aynı anda masaya yatırıp problemleri çözmenin gayretinde görünüyor. Keşke olsa. Yukarda söyledik merdivenler adım, adım çıkılıyor…
“Kazan sürekli fokurduyor, daha kaynamadı”
Anayasa değişikliği, Musul meselesi, Ermeni iddiaları, kürt açılımı, Ergenekon, sivil-asker yargı meselesi...Diğer yandan AB, İran, Irak, Kafkaslar, Rusya ve Çin gibi uluslararası gerilimi yüksek, aksiyonu bol, iç ve dış meseleler var. Bunlar aynı anda ‘ayrık otu’ gibi “karmaşık” biçimde yoğun olarak konuşuluyor. Elbette konuşulacak çözülecek ama, bunlar aynı anda konuşularak çözülecek mesele değiller. Ayrıca bunlar önemli bir kesim için izafi sorunlar gibi geliyor. Bana göre de Türkiye’nin birinci meselesi iktisadi yani geçim meselesidir. Türkiye ciddi bir “krizin” (Başbakan mutlu olmasa da) etkisi altındadır. Tahminim o ki yeni bir iktisadi buhran eklendiğinde, Türkiye'deki mevcut siyaseti, iktidarıyla, muhalefetiyle 2002’de olduğu gibi silip süpürecektir.
Çünkü; Her buhran, arkasından bir “Transformasyon”u (dönüşümü) beraberinde getirdiğini biliyoruz. ABD'nin uluslararası siyasette uyguladığı “stratejik” ve “diplomatik” genel kural belli; Uluslararası mücadelede, düşman / müttefik veya partneriniz olan kişinin elini zayıflatırsanız, onunla istediğiniz şartlarda ortaklık yapar ya da onu yönetirsiniz.
Bu topraklarda İslam dinini silip atmaya karar vermiş, azmedip kafaya koymuş bir haçlı zihniyeti var. Bugüne kadar ulusalcı, laik, muhafazakar, vs…kesimlerin şahsi menfaatler karşılığında nasıl bir “dönüşüm” yaşadığını görmemek“kör” olmanın çok ötesinde bir durum? Eğri oturup doğru konuşalım. Eski devrimci, ya da eski muhafazakar kesimden eser var mı? Dönüşüm için; Yaşantılara, evlere, düğünlere bakmak yeterli.Görüntü çok vahim. Netice de insanlığını kaybedenler ile paraya tapanların çok şey kazandıkları gibi “kaybettirdiğini” görmek gerek. Yanlış hatırlamıyorsam şöyle bir özdeyiş var: “Gerçeklerin kötü bir huyu vardır; bir gün mutlaka ortaya çıkarlar.” İster dünyevi, ister manevi ilimde mahir olalım, gerçeklerle yüzleşme kaçınılmazdır. Bütün okurlara kucak dolusu selam olsun.
Atasözü; Abdala "kar yağıyor" demişler, "titremeye hazırım" demiş.
Yoksulluk ve sıkıntı içinde yaşayıp eziyet çekmekte olan kimseler, karşılaşacakları zor şartlardan endişe duymazlar. Çünkü onlar bunu yaşamaya alışıktırlar. Tarih: 8- Ağustos 2009 Perşembe Hit: 1812