11 Mayıs 2024 Cumartesi   

Mustafa HATİPLER / Prof. Dr. / Rumeli Mektupları

GEZİ PARKI, BERGAMA ALTIN MADENİ, KAZ DAĞLARI OLAYLARI VE CUİ BONO

 

TÜRKİYE, netametli ve zorlu bir demokrasi geçmişine sahip. Osmanlı son öneminde Meşrutiyet çabaları kalıcı sonuçlar ver(e)memiş, ardından yaşanan süreç de zaten yok oluşu engelleyememiştir. Genç Türkiye Cumhuriyeti, bu konuda, geçmişin tecrübelerinden istifade ederek önemli adımlar atmıştır. 23 Nisan 1920’de Büyük Millet Meclisi'nin açılması ve egemenliğin ilânı, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet’in ilanı bu adımların en önemlileridir. Konjonktürel şartlar bu önemli adımların arzu edilen neticeleri vermesini engellemiştir. Durumu daha da kötüleştiren II. Dünya Savaşı olmuştur. Büyük Harp’ten çıkalı çeyrek yüzyılı geçmemişken yeni bir dünya savaşı doğal olarak şartları daha ağırlaştırmıştır. Genel anlamda bu şartların en çabuk ve en kolay etki ettiği alan demokrasi ve temsil olmuştur.  II. Dünya Savaşı değişen şartlar Türkiye’de tek partili dönemin sonunu hazırlamıştır. Tek partili dönemin en önemli özelliği, milletten kopuk bir elit, jakoben ve komprador sınıfın, millete yaslanmadan, sadece milletin adını kullanarak zahmetsiz iktidar olmasıdır. Bu sınıfın, bir milletle birlikte ve omuz omuza Büyük Harbi ve Milli Mücadeleyi başarmış ekibi de bir şekilde etkisiz hale getirdiğini söylemek mümkündür.  
Tek partili dönemin en son icraatı olan “açık oy, gizli tasnif” uygulaması dünya demokrasi tarihi içinde çok özel bir yere sahiptir. Büyük sorunlarla geçilen çok partili dönemin mükemmel olduğunu söylemek elbette mümkün değildir. Ancak çok partili dönemin bütün kusurlarını örtecek olan yanı, seçimlerin sonuçlarının milletin egemenliği Yasama ve Yürütme’ye daha fazla yansıtmasıdır. Bu dönemde, elit sınıfla beraber milletin insanları da temsil hakkını kazanmıştır. Milletin seçimlerin önemini kavraması ve demokratik sisteme sahip çıkması doğal olarak, geçmişte zahmetsiz iktidar olmuş jakoben ve komprador sınıfın işini, düzenini ve dümenini bozmuştur. Bu durumda, bu sınıf, demokrasinin temeli olan seçim yoluyla iktidara gelme imkânının kalmadığını görmüş ve iktidara gelmek için seçim dışında yollar aramaya başlamıştır. 1960 Darbesi bu yolların en ağır, en kanlı ve en vandal olanıdır.  1960 Darbesi aynı zamanda seçim yoluyla iktidara gelemeyeceğini anlayan sınıfın, iktidarı terbiye etme, yola getirme konusunda elde ettiği büyük bir başarıdır. Belli aralıklarla yaşanan 1971 Muhtırası da, 12 Eylül 1980 Darbesi de, 28 Şubat Post-modern darbesi de, 27 Nisan 2007 Hamlesi de ve nihayet 15 Temmuz Darbe teşebbüsü de aynı amaca matuf farklı nicelik ve niteliğe sahip hareketlerdir. 6-7 Eylül olayları, Gezi Parkı olayları  ve Bergama (altın madeni) protestoları da  darbelerin farklı boyuttaki (aynı zamanda destekçi) hamleleridir. Özelikle Gezi Parkı olaylarında “Mesele ağaç değil, hala anlamadın mı?” çırpınışı bu hamlelerin  boyut ve hedeflerinin anlaşılması bakımından önemlidir. Bu hareket ve hamlelerin en belirgin özellikleri dış bağlantılarıdır. Bu bağlantı, selam-kelam bağlantısı değil; varlık sebebi bağlantısıdır. Bu hareketlerin hiçbirisinin zamanı ve şekli, tesadüfi değildir ve olamaz. Özellikle zamanlamaları, her zaman büyük olayların ya sebebi ya da örtücüsü olmak özelliğine sahiptir.   
Bilenler bilir, Roma Hukukunda, söz gelimi Markos’un Antonyus’u öldürdüğü bir cinayet  davası ele alındığı zaman yargıçlar asla Markos’un Antonyus’u niçin ve neden öldürdüğünü sormaz ve araştırmazlar. Yargıçların doğru bir yöntem ve kararla cevap aradıkları soru: “Cui Bono”dur. Cui Bono; Latince bir deyimdir ve "kim karlı çıktı?" veya "kimin yararına?" anlamına gelmektedir. Sahi, yakın geçmişte; Gezi Parkı olaylarında ve Bergama (altın madeni) protestolarında yapılanlarla bugünlerde Kaz Dağları’nda yapılmak istenenler için Cui Bono sorusunun cevabını merak etmiyor musunuz?

Tarih: 19 Ağustos 2019 Pazartesi    Hit: 1786




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol