27 Nisan 2024 Cumartesi   

Muhammed SANCAKTAR / Laleli Sanayici ve İş İnsanları Derneği (LASİAD) Başkan Vekili / Geniş Açı

BEN ALİYA...

 

KIYMETLİ dostlar,
Bu yazımda sizlere Bosna Hersek’in efsanevi lideri Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’ten bahsetmek istiyorum. Bosna Hersek'in ilk Cumhurbaşkanı merhum Aliya İzzetbegoviç  malumunuz vefatından önce Türk halkına  uzunca bir mektup yazmıştı. Yazıma o mektuptan bir alıntı yaparak başlamak isterim. Şöyle diyordu Bilge Kral mektubunda;

"Merhaba efendim, ben Aliya. Aliya İzzetbegoviç. Bosna-Hersek'in Cumhurbaşkanıyım. Sizi Devlet-i Aliyye'nin en güzel şehirlerinden birinden, Bosna Sarayı'ndan, sizin daha sık kullandığınız haliyle Saraybosna'dan selamlıyorum. Bu kısacık sohbetimizde, parçası olduğumuz Avrupa'dan, Avrupa'nın ve Batı'nın aslında ne olduğuna dair bazı tecrübelerimden bahsetmek istiyorum. Belki bilirsiniz, benim dedem Devlet-i Aliyye'nin ordusunda askerlik yapmıştı, Üsküdar'da. Orada tanıştığı bir Türk kızıyla, ninem Sıdıka ile evlenmiş. Babam Mustafa Bey, bu evlilikten doğmuş. Biz ailece 1927'ye kadar Bosanski Samac şehrinde yaşadık. Bu şehir Sultan Abdullaziz zamanında Müslümanlara tahsis edilmiş, Semendire'den gelen Boşnaklar tarafından kurulmuş. Ben iki yaşındayken Saraybosna'ya taşınmışız. Çocukluğum ve öğrenciliğim Saraybosna'da geçti. Bu dönemde Yugoslavya'da Kara Corceviç hanedanı hüküm sürüyordu. Bu hanedan, 19. yüzyılda Devlet-i Aliyye'ye isyan eden Sırp Kara Corceviç'in kurduğu hanedandı. Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Corceviçler planlı bir şekilde Müslüman halkı yok etmeye yönelik politikalar uyguladı. Yapılan toprak reformuyla bize ait 10 milyon dönüm toprağa el koydular. Birçok zengin aile, bir gecede her şeylerini kaybetti, Müslümanlar varlıklı uyandıkları günün akşamına fakir bir halk olarak girdi. Bosna'da 3 halk yaşıyordu: Müslümanlar, Sırplar, Hırvatlar. Aslında onlar bizi Müslüman diye ayırmıyorlardı, bize Türk diyorlardı. Sırpların gözünde 1389 Kosova Savaşı'nda burayı fetheden Türkler bizdik yani Boşnaklar, Boşnaklara sorarsanız, tarihi hafızamızda üç tarihin çok önemli olduğunu söylerler. Birisi 1918. İkincisi Devlet-i Aliyye'nin Bosna topraklarından çekilmeye başladığı, AvusturyaMacaristan'ın yavaş yavaş hüküm sürdüğü 1878. Son olarak da artık Türk hâkimiyetinin tamamen son bulduğu ve Sultan Abdulhamid'in resimlerinin duvarlardan indirilip Avusturya Macaristan imparatorunun resimlerinin asıldığı 1908. Babam o günleri gözü dolarak anlatırdı hep. Çünkü 1908'den sonra biz Boşnaklar çok büyük sıkıntılar yaşadık. İkinci Dünya Savaşı'ndan önce Sırplar ve Hırvatlar, ülkemizi ikiye ayırmaya karar verdiler. Hangi şehirde kimin daha fazla nüfusu varsa, o şehir o devletin olacaktı. Sırp ise Sırbistan'ın, Hırvat ise Hırvatistan'ın… Türklerin yoğun olduğu bölgelerde Türkler hiç hesaba katılmadan sayım yapılacaktı. Tuhaf olan ise Bosna'da en fazla nüfusa sahip milletin Türkler olmasıydı.’’ Bu şekilde devam eden mektubunu şu sözlerle bitiriyordu;
“Sen Türk'sün. Bir ırk, bir din, bir mezhep değilsin, olamazsın. Batı, Haçlı Seferlerini düzenlerken Araplara Arap demiyordu, Türk diyordu. Çanakkale'de Kürtleri boğazlarken onlara Kürt demiyordu, Türk diyordu. Ne zaman ki onların çıkarı için yeni devletlere ihtiyaç duydu, Arap'a Arap demeye başladı. Seni ondan, onu senden ayırdı. Bugün de Kürt'ü senden, seni Kürt'ten ayırmak için gece ve gündüz çalışıyor. Türk'ün Evladı, Biz Boşnak'ız ama Türk'üz de. Sen de kalbimde taşıdığım acıyı taşıdığın kadar Boşnak'sın. Utanacak tarihimiz, saklayacak hafızamız yok. Sırp'a karşı sorumlu olduğumuz için değil, yasayla zorunlu kılındığı için değil, kimimiz dinimiz, kimimiz milletimiz, kimimiz Kitabımız, kimimiz ahlakımız sebebiyle vicdan sahibi olduk. Birileri öyle istediği için değil, vicdan bunu tarif ettiği için hiçbir milletin diline, dinine, mezhebine karışmadık. Mezarlarını çiğnemedik, ibadethanelerini yıkmadık, kadınlarına tecavüz etmedik, bebeklerini boğazlamadık. Sen var olmak zorundasın. Bu yüzden bir ve beraber olmak zorundasın. Türk'ün Evladı, bizi, onların bize yaptıklarını ve sorumluluğunu sakın unutma. Ben Aliya’’
Merhum Aliya İzzetbegoviç, çağımızın en önemli entelektüel İslam düşünürlerinden biriydi aynı zamanda. O, Bosna Savaşı’ndaki onurlu mücadelesi ile tanınmıştır. O, halkını bağımsızlığa kavuşturmak için canını ortaya koyan bir özgürlük mücadelecisi, Müslümanların içinde bulunduğu durumu kendisine dert edinen kaygı sahibi bir dava adamı, sorunlara yenilikçi çözümler arayan bir aydın, sorumluluklarının bilincinde olan, İslam dinini yüceltmeye çalışan şuurlu bir Müslümandı. Bu geri kalınmışlıktan kurtulmanın çaresi olarak İslamlaşma yani İslam Rönesansı fikrini ortaya koymuştur. ‘’İslam Deklarasyonu ve İslami yeniden Doğuş Sorunları’’ isimli bir eser yayınlamıştır. Bu eser, üç ana bölümden oluşmaktadır. Birinci bölüm Müslüman halkların geri kalmışlığı, İkinci bölüm İslami düzen ve Üçüncü bölüm de İslami düzenin bugünkü sorunları adını taşır. Aliya İzzetbegoviç, eserine “Hedefimiz, Müslümanların İslamlaşmasıdır; sloganımız, inanmak ve mücadele etmektir” şeklinde başlar. Eser, İzzetbegoviç’in şu çarpıcı soruları ile başlar: “Müslüman halkların, aynı yerde devr-i daim yapmaktan, bağımlılıktan, fakirlikten ve geri kalmışlıktan kurtulmalarını istiyor muyuz? Yeniden ve emin adımlarla şerefle ve aydınlık yolunda, kendi kaderlerinin sahibi olmalarını istiyor muyuz? Ahlaklılığın, dâhiliğin ve cesaretin kaynaklarının bütün gücüyle yeniden fışkırmasını istiyor muyuz? İzzetbegoviç, Müslümanların emin adımlarla kendi aydınlık yollarında kendi kaderlerinin sahibi olarak yürümek istiyorlarsa hedefe götüren yolu açık bir şekilde işaret eder. Bu hedeflerden ilki bireysel, ailevi ve toplumsal hayatımızın tümünde İslam düşüncesinin yenilenmesidir. Ona göre İzlenecek bir diğer yol ise, dünya Müslümanlarının bir araya gelerek İslam birliğini oluşturmalarıdır. İzzetbegoviç’e göre bu hedefler her ne kadar ihtimal dışında ve uzak görülseler de gerçekleşmesi imkânsız değildir. Bu hedeflerin gerçekleşmesini sağlayacak ve Müslümanlara ilham verecek, onları harekete geçirecek tek düşünce İslam’dır.
Bu vesileyle, kendisine çok şey borçlu olduğumuz büyük devlet adamı, bilge kral Aliya İzzetbegoviç’i vefatının 17’ci yılında rahmet, saygı minnetle yad ediyorum. Mekanı cennet olsun.    Kalın Sağlıcakla….

Tarih: 19 Kasım 2020 Perşembe    Hit: 2987




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol