Kıymetli dostlar,
Terörsüz bir Türkiye… Bu, hepimizin en büyük özlemi ve ortak hedefidir. Çünkü hiçbir millet, kendi topraklarında bombaların patladığı, silah seslerinin duyulduğu, güvenliğin kaybolduğu bir ortamda yaşamak istemez. Terör sadece can almıyor; umutları, gelecek hayallerini ve milletimizin huzurunu da alıyordu.
Bu yüzden teröre karşı verilen mücadele haklıdır, yerindedir ve milli bir görevdir. Bugün terörü kökünden ortadan kaldırmak için TBMM bünyesinde kurulan komisyon ve yapılan çalışmalar doğru ve yerindedir.
Sevgili dostlar,
bugün ülke olarak terör kadar tehlikeli, toplumun damarlarını içten içe kemiren başka bir sorunla daha karşı karşıyayız: Anarşi!
Anarşi, terörden farklı olarak, günlük hayatımızın içine sinsice giriyor. Sokakta yürürken, trafikte direksiyon başında, okul önlerinde, eğlence mekanlarında, hatta evimizin içinde bile huzurumuzu kaçırıyor. Bu yüzden terörle mücadele kadar, anarşiyle mücadele de hayati önemdedir.
Geçmişe dönüp baktığımızda 70’li yıllar, sokak çatışmalarıyla, sağ-sol kavgalarıyla, gençlerin ideolojik kamplaşmalar uğruna öldüğü karanlık yıllardı. Binlerce masum insanımız o yılların anarşik ortamında hayatını kaybetti. Bugüne baktığımızda, benzer bir tablonun çok farklı şekillerde yeniden sahnelenmekte olduğunu görmek bizleri derinden üzüyor.
Bakınız, daha bir kaç gün önce bir savcımız vahşice katledildi. Adaletin temsilcisi, hukuk düzenimizin teminatı olan bir yargı mensubunun canına kıyıldı. Bu sadece bir kişiye yapılmış bir saldırı değil; hukuk devletine, milletimizin adalet duygusuna yapılmış ağır bir darbedir.
Yine daha önce Ahmet
Minguzzi cinayeti ile sarsıldık. Bir çocuğun hayatı, çetelerin çıkar hesaplarına kurban edildi. Minguzzi olayı, bize mafya ve çete yapılanmalarının nasıl alenileştiğini, nasıl gözü dönmüş bir hal aldığını açıkça göstermektedir.
Daha da acısı, bu çete yapılanmalarının içinde 15-16 yaşındaki gençlerin bulunmasıdır. Çocuk yaşta evlatlarımız, okul sıralarında ders çalışması, geleceğini inşa etmesi gerekirken, ellerine silah tutuşturuluyor, uyuşturucu satıcılığına, haraç toplamaya, tetikçiliğe yönlendiriliyor. Çete liderleri onları kendi kirli hesaplarının piyonu haline getiriyor. Bu tablo, yalnızca güvenlik sorunu değil, aynı zamanda büyük bir toplumsal çürümenin göstergesidir.
Kıymetli dostlar,
Her gün haber bültenlerini açtığımızda kavgasız, cinayetsiz bir gün göremiyoruz. Trafikte yol verme kavgasından çıkan ölümler, ölümle biten ev sahibi-kiracı kavgaları, mafya hesaplaşmaları, magandaların kurşunları, uyuşturucu çeteleri ve sokak ortasında işlenen cinayetler… Artık normalleşmiş gibi görünen bu tablo aslında toplumumuz için büyük bir alarmdır.
Peki bu noktaya nasıl geldik? Elbette birçok sebebi var:
• Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığı
• İşsizlik ve ekonomik umutsuzluk
• Hukuki süreçlerin uzunluğu
• Cezaların caydırıcı olmaması ve cezasızlık algısı
• Eğitimsizlik
• Göç, çarpık kentleşme ve gettolaşma
• Tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişin sancıları
• Şiddeti özendiren televizyon dizileri, sosyal medya içerikleri ve kültürel yozlaşma ve bir çok sebep…
Tüm bu sebepler birleşince ortaya düzensizlik ve başıbozukluk çıkıyor. İşte bunun adı da anarşidir.
Devletimizin terörle mücadelede gösterdiği ciddiyeti, aynı şekilde anarşiyle mücadelede de göstermesi gerekiyor. Çünkü anarşik olaylar her geçen gün toplumu büyük bir korku ümitsizlik sarmalına sokuyor.İnsanlar evlerinden çıkmaya,hatta bazı yerlerde evlerinde uyumaya bile korkuyor. Eğer önlem alınmazsa, bu olaylar sadece bugünün değil, yarının da en büyük felaketi olmaya devam edecek.
Değerli dostlar,
Bizler çocuklarımızı güvenle okula gönderebildiğimiz, adalete güven duyduğumuz, sokakta huzurla yürüyebildiğimiz bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz. Bunun yolu, hem terörle, hem de anarşiyle de topyekûn bir mücadeleden geçiyor. Bu mücadele, sadece güvenlik güçlerinin değil, eğitimin, adaletin, ekonominin ve toplumsal yapının da içinde olacağı geniş bir seferberlik gerektiriyor.
Unutmayalım ki; terör örgütüyle mücadele etmek kadar, toplumun içini kemiren anarşiyle mücadele de bir devlet görevidir. Biz toplum olarakta aynı duyarlılığı göstermemiz gerekiyor. Ve bu görev ertelenemez.
Kalın sağlıcakla.