Kırcaali...
Bir şehirden çok daha fazlası.
Bir hafıza, bir kimlik, bir mücadelenin adı.
Bir zamanlar dualarla kurulan karargâhların, ilimle ışıldayan medreselerin, ezanla yankılanan sokakların bulunduğu kutlu bir şehir…
Geçtiğimiz günlerde oradaydım.
Annemi ve babamı ziyaret ettim, ellerini öptüm. Ardından adını bu topraklara mühürleyen Kırcılar’ın Ali'nin Kırcaali türbesine gittim. Dua ettim. Ama her duanın ardından gelen sükût artık bir huzur değil, bir feryat. Çünkü o topraklar ağlıyor. Çünkü o topraklarda Türk kalmadı. Varsa da silik, varsa da susturulmuş.
Unutulmuş mezarlıklar, bastırılmış hafızalar
Eski Türk mezarlığına uğradım. Otlar insan boyu, yılanlar her yerde. Taşlar kırık, yazılar silinmiş. Her taş aslında bir çığlık, her ot bir utanç.
Bunlar bizim geçmişimizdi.
Şimdi toprağa gömülmekle kalmamış, bilinçten de silinmek isteniyor.
Ama asıl utanç ne mi?
Bu mezarlığın bağlı olduğu belediye de, yönetimi de, meclisi de sözde Türk!
Sadece isimde Türk.
Soruyorum: 36 yılda Türk için ne yaptınız?
Bir mezarlığı bile temizleyemeyen bir zihniyet Türk’e ne verebilir?
Camiyi, Türbeyi kim yaptı? Türkiye!
Kırcaali’de türbeyi kim yaptı? Türkiye.
Yeni camiyi kim inşa etti? Türkiye.
Eski camiyi kim restore etti? Yine Türkiye.
Peki bu şehirde yıllardır koltuklarda oturanlar ne yaptı?
Hiçbir şey.
Sadece sustular, sadece eğildiler. Çünkü onların bağlılığı bu halka değil, efendilerine.
Karargâh galeri oldu, kimliğimiz dekor
Bir zamanlar Türk karargâhı olan bina, bugün sanat galerisi yapılmış.
Duaların yükseldiği, istişarelerin yapıldığı o mekânda artık sadece duvarlar konuşuyor.
Ama orada sanat yok, orada susturulmuş bir milletin hayaleti dolaşıyor.
Kırcaali’de Türke ait neredeyse hiçbir şey kalmamış.
Ne sesi, ne izi, ne ruhu…
Geriye kalan sadece yorgun duvarlar, kaybolmuş izler.
Saat kulesinden yükselen kin
Saat Kulesi’ne gittiğimde duyduğum şey Türk’e dair bir sevda değil, bir nefret marşıydı:
“Silaha sarılın, Türk’e karşı kalkın!”
Ve karşısında kime heykel dikilmiş biliyor musunuz?
Vasil Levski’ye.
Türk düşmanlığının temsiline…
Oysa oraya Aleksandar Stamboliyski dikilseydi; Türk ile Bulgar’ı birleştiren bir figür olurdu.
Kircaalide hesap kavga edilsin.
Ama burada amaç birleşmek değil, ayrıştırmak. Türk düşmanlığı hâlâ bir belediye politikası gibi işlemeye devam ediyor.
Kadriye Latifova, Ayşe Molla ve susturulan kadınlarımız
Rodoplar’ın bülbülü Kadriye Latifova’nın heykeline uğradım. Heykel silik, cinsiyeti bile belli değil. Herşey bilinçli.
Bir zamanlar sesiyle dağları inleten o kadın şimdi sessizliğe gömülmüş.
Pazarda Ayşe Molla’nın çeşmesine uğradım. “Ayşe Molla Hayratı” yazacağına, “BU ÇEŞMEDEN SU İÇİLMEZ” tabelası konmuş.
Bu sadece bir tabela değil.
Bu bir yok sayma, bir inkâr, bir kin işareti.
Komünizmin Gölgesi Hâlâ Burada
Burada hâlâ 1989 öncesi komünist korkusu yaşıyor.
Ama daha da kötüsü: insanlar birbirinden korkuyor.
Halkı korkutmuşlar, susturmuşlar, zincirlemişler.
Ama bir şeyi unutmuşlar:
Türk ayağa kalkarsa, bu korku imparatorluğu yerle bir olur!
Sözde Türk Partisinin Gerçek Yüzü
140 yıldır Bulgaristan’dayız, hiç kimse bize “hırsız” diyemezdi.
Ama bu sözde Türk partisi kurulduğundan beri alnımıza kara leke sürüldü.
Soygun, utanç, ihanet…
Türk halkını yönettiğini sananlar, aslında onun onurunu sattılar.
Bugün milletin içine bakamayan o yüzlerin, yarın tarih önünde nereye kaçacağı merak konusu.
Biz o lekeyi kabul etmiyoruz. Hakkımızı da helal etmiyoruz!
Türkiye’nin Gücünü Küçümsemeyin
Buradan açıkça söylüyorum:
Türkiye artık eski Türkiye değil.
Bugün dünya sistemine yön veren bir güç hâline geldi.
Ve emin olun:
Bulgaristan gibi devletçiklerle oyalanacak zamanı yok.
Bu bir tehdit değil.
Bu bir uyarı da değil.
Bu bir hüküm.
Sıra size de gelecek.
Her gafletin bir bedeli, her ihanetin bir karşılığı vardır.
Bu yazı bir hatırlatmadır.
Bu yazı bir hesap defteridir.
Bu yazı susanlara değil, suskunları uyandırmak isteyenlere yazılmıştır.
Bugün Kırcaali susuyorsa,
Yarın tüm Balkanlar haykıracaktır!
Ve unutmayın:
Türk uyursa tarih bekler,
Türk uyanırsa dünya titrer!
Kırcaali'de Türk gibi yaşamak isteyen varsa,
Önce Türk’ün mezar taşını kaldırmalıdır!
Çünkü Türk gibi yaşamak,
Türk gibi utanmayı,
Türk gibi direnmeyi,
Türk gibi dik durmayı gerektirir.