TÜRKLER, Orta Asya da Çin ile olan mücadeleleri sırasında kendi devletlerini yıkmak için görevlendirilmiş olan Çin istihbarat örgütünün elemanlarına çaşıt veya çaşut adını vermişlerdi. Daha sonraki dönemlerde Kök Türk kitabelerinde çaşıt kelimesi yerine haberci anlamında ki körüg kelimesi yer almaktadır.
Türk tarihinde ilk casusluk mücadeleleri, Hunlarla (MÖ 220-MS 216) Çinliler arasında başlamıştır. Çinliler savaşta, yenemedikleri ve sürekli saldırılarına maruz kaldıkları Hun İmparatorluğunu içeriden çökertme çabalarında istihbarat faaliyetlerinden alabildiğine istifade etmişlerdir. Çinlilerin casuslar kanalı ile yürüttükleri yıkıcı faaliyetler, Orta Asya Türk devletlerinin kısa süre içinde bölünmeleri ve birbirlerine düşmeleri neticesini doğurmuştur. Bunun en tipik örneğini, Göktürk Devleti ( 552-745) oluşturmaktadır. Ancak Çinlilerin yıkıcı faaliyetlerine karşı Türk Kağanları da boş durmamış, kendi topraklarından geçerek Çin'e giden yabancı tacirler ile kervanları birer istihbarat elemanı olarak kullanmayı başarmışlardır.
Türklerin İslam dini ile tanışıp bu dine geçmelerinden, sonra teşkilatlanmaları devam etmiştir. İslam dinini, devlet düzeyinde en saf hali ile ortaya çıkaran Peygamber Efendimiz (S.A.V) döneminde de istihbarat faaliyetlerine ayrı bir önem verilmiştir. İncil ve Tevrat'ta birçok casusluk öyküsü ile karşılaşmak mümkünken, Kur’an da açık olarak casusluktan bahsedilmemiştir. Buna rağmen Kur’an'da istihbarat anlamında yorumlanabilecek ayetler mevcuttur. Peygamber efendimiz zamanında, düşmanla barış ve savaş halinde, üstünlük sağlamak amacıyla siyasi, askeri ve iktisadi faaliyetlere dair istihbarat çalışmalarına, büyük önem verildiği tespit edilmiştir. Mesela, Bedir Savaşı’ndan evvel Kureyş ordusuyla ilgili araştırmalara peygamberimizin bizzat katıldığı gibi, önemli savaşların hemen hepsinde düşman hakkında bilgi toplayacak gözcüler gönderdiği ve düşman ülkesinde yaşayarak merkeze bilgi aktaran casuslar görevlendirdiği bilinmektedir. Dört halife devrinde de istihbarat çalışmalarına gereken önem verildiği kaydedilmiştir. Hilafeti, iç ve dış savaşlarla geçen Hz. Ebubekir, Ridde olayları süresince her tarafa casuslar gönderip, Şam ve Filistin ordularının kumandanlarına ve diğer cephelerdeki İslam ordularının durumunu rapor edecek ve düşman hakkında bilgi toplayacak casuslar görevlendirmiş, kendileriyle ilgili sırları gizlemelerini emretmiştir. Hz Ömer’de istihbarat faaliyetlerine önem vermiştir.
Kıbrıs fatihi Muaviye Ebu Sufyan'ın ada halkıyla yaptığı zımmen antlaşmalarına, gerektiğinde düşmanın durumunu rapor etmeleri şartını koyduğu bilinmektedir. Daha sonraları ortaya çıkan tefrika dolayısıyla, İslam dünyasındaki istihbarat faaliyetleri daha çok Hz. Ali ile Muaviye arasında gelişmiştir. Hz. Ali, genel istihbarat faaliyetlerini de ihmal etmemiştir. Mısır Valiliğine tayin ettiği, Eştere her tarafa güvenilir casuslar gönderilmesini emretmiştir. Ancak yapılan bu istihbari çabalar, halifelere kişisel olarak bağlı kadrolarca yapılmıştır. Devlet düzeyinde kurumsallaşmaya gidilmemiştir.