Rahmetli Sezai Karakoç; “Sürgün Ülkeden Başkentler Başkenti’ne” isimli şiirine: “Gelin gülle başlayalım – söze-atalara uyarak Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine” diye başlar ve devamında: ... Bana ne Paris'ten Newyork'tan Londra'dan Moskova'dan Pekin'den Senin yanında Bütün türedi uygarlıklar umurumda mı Sen bir uygarlık oldun bir ömür boyu Geceme gündüzüme Gözlerin Lale Devri’nden bir pencere Ellerin Baki'den, Nefi'den, Şeyh Galib'den Kucağıma dökülen Altın leylak” diye yazar. Evet, bir uygarlıktır bizim için, hem de bir ömür boyu değil, bin ömür boyu süren bir uygarlıktır Rumeli… Evet, Rumeli, bizim için hep kucağımıza dökülen bir altın leylaktır, eski devirlerden bugüne gelen ve bugünden yarınlara uzanan bir altın leylak... Rumeli, öncemizdi, sonramızdı, eskimizdi ve yenimizdi önceleri, şimdi yine öyle.. Çünkü önceleri Rumeli konuştuğunda, susardı bütün sözleri, bütün yazıları gönül coğrafyamızın... O sustuğunda, bütün sözlere, bütün yazılara hüzün çökerdi... İşte bizim için bu kadar büyük anlamı olan Rumelinin sevdası; uzun, çok uzun bir yol, zorlu, çok zorlu bir yolculuktan başka bir şey değildir aslında... Bir avuç serdengeçtiyle, bir avuç gönül insanıyla, bir avuç sevmeyi, karşılıksız sevmeyi yaşam tarzı olarak benimsemiş sevda insanıyla başlayan bir yolculuk… Bu insanların heybelerinde sadece ve sadece Rıza-yı Bari arzusu olmuş… Rumeli sevdası Simurg’un peşinden gitmek ve kaf dağına varmak ve oradan geriye dönmektir aslında… Bilirsiniz o meşhur simurg yolculuğunu… Efsaneye göre, kuşlar, sultanları olan “Simurg”u bulmak üzere toplanıp yola çıkarlar, Kaf dağının ardına doğru bir gün... Yol uzun, yolculuk zorludur. Aşk Denizi’nden geçerler önce... Ayrılık Vadisi"nden uçarlar... "Hırs Ovası"nı aşıp, "Kıskançlık Gölü"ne saparlar..” Kuşların kimi Aşk Denizi’nde kalır, kimi Ayrılık Vadisi’nde kopar sürüden... Kimi hırslanıp düşer ovaya, kimi kıskanıp göle batar... Dedik ya yol uzun, yolculuk zorludur diye... Bu uzun ve zorlu yolculuk bittiğinde, Kaf dağı’nın ardına sadece 30 kuş varabilmiştir. Onlar da günlerce ararlar sultanlarını. Ama sultanları sandıkları Simurg’u bulamazlar orada... Sonunda sırrı, sözcükler çözer: Farsça’sı, "otuz" demektir, “murg" ise "kuş"... Sultanlarını bulmak için uzun ve zorlu yolculuğa çıkıp Kaf dağının ardına düşen o "30 kuş", anlar ki, aradıkları sultan, kendileridir. Ve gerçek yolculuk; kendilerine yapılan yolculuktur... Rumeli, sevdası budur işte… Gerisi… Gerisi teferruattır efendim..