Dünya’da sporun her branşıyla ilgilenenlerin yakından tanıdığı bir kavram olan fair play, aslında tam olarak sportif ahlakı tarif ediyor.
Spor’da kazanmak kadar kaybetmekte var!
Haksız avantajların kabul edilmemesi ve dezavantajlardan yararlanılmaya çalışılmamasına yönelik kullanılan bu sözcük aslında centilmenliğin de karşılığı oluyor. Oyun sırasında tarafların fırsat eşitliğine sahip olması, birbirlerinin haklarına riayet etmeleri, emeklerine saygı göstermeleri ve oyunun kurallarına uymaları adil bir oyunun gereği olarak görülüyor. Ahlaklı sporcuların da bu gerekleri yerine getirmeleri bekleniyor. Dürüstçe mücadele etmeyi ifade eden ilke, tartışmasız olarak literatürde kabul görse de her zaman uygulamada karşılığı bulunamayabiliyor. Oysa, kazanma arzusuna, hırslara rağmen adil davranabilmek, gerçekten ahlaklı sporculara ait bir erdem olarak görülüyor. Atatürk’ün sporcularda bulunmasını arzu ettiği ahlak işte tam bu erdemle tanımlanıyor. Vicdansız ve acımasızca oynanan oyunlardansa, sportmence yarışılması ahlaklı sporcuların rekabetini etik kılıyor.
Sporda fair play sorumluluğu
Sporcuların oyun sırasında saygı duyması ve göstermesi gereken kişi ve kurumların başında rakipleri geliyor. Rakipleri düşman gibi görmemek, onlara yenseler de yenilseler de sporculara öğretecek birçok şeyi olan diğer sporcular olarak yaklaşmak gerekiyor. Yarışların arkadaşlık, meslektaşlık çerçevesinde geçmesi de bu saygıyla mümkün oluyor. Edinilen zaferlerin veya alınan yenilgilerin bir son olmadığının farkındalığının gelişmesi önem taşıyor. Her şeye rağmen oyuna saygı duyulması ve rakibin başarısının takdir edilmesi, gerçek sporcular için en önemli noktalardan birini oluşturuyor. Elbette oyunda kararlara imza atan hakemlere gösterilen saygı da centilmenliğin bir gereği olarak görülüyor. Hakemlerin tarafsız olduğuna ve adil kararlar verdiğine dair duyulan inançla, alınan her karara saygı duyması sporcudan bekleniyor. Spora duyulan saygı ise çalışmak, çok çalışmakla gösteriliyor. Sporcunun rakiplerine, hakeme, kendine, takımına duyduğu saygının yanında bir de oyunun kendisine beslediği minnet olması gerekiyor. Ancak bu minnet duygusuyla beraber fair play sorumluluğu tamamlanmış oluyor.
Sporda Zeka ve Çeviklik
Her sporcu, kendisinden beklenen zeka ve çevikliğin ne anlama geldiğini deneyimle fark edebiliyor. Sporcunun düzenli antrenman yapması, kondisyonunun güçlülüğü ve oyuna hakimiyeti yani çevikliği ne kadar önemliyse, zekası da oyun sırasında bir o kadar önem kazanıyor. Ani gelişen pozisyonlarda çözüm üretebilmek, karar ve inisiyatif alabilmek, yeri geldiğinde takım arkadaşına topu bırakabilmek veya devam edebilmek, oyuncuların zekasını göz önüne seriyor. Stres ve adrenalin dolu müsabakalarda, sporcuların doğru kararları verebilmesi, yerinde riskleri alıp, yeri geldiğinde durabilmesi onların zeki olduklarının işareti sayılıyor. İşte bu nedenle Mustafa Kemal Atatürk, sporcularda bulunması gereken özellikleri sayarken çevikliğin yanına zeka ve ahlakı da ekleme gereği duyuyor.