25 Nisan 2024 Perşembe   

Ercan GÜL / Eski futbolcu / Sportmence

ÇOCUKLAR YAZI İYİ DEĞERLENDİRİN!

 

Merhaba Paşavizyon okuyucuları. Bu sayımızda çocuklarımız yaz tatilini nasıl değerlendirmeliler değinmek istiyorum.
Yaz tatilleri öğrencilerin bilgi, yetenek ve becerilerinin geliştirildiği, sorumluluklarının arttığı, gerçek hayatı tanıma ve geleceğe hazırlanma dönemi olarak görülmelidir. Eğitim sadece okulda verilmez. Öğrenme, doğumla başlayıp ölümle neticelenen bir yaşam boyu devam eder. İnsan yaşadığı sürece, birçok şeyi yaşayarak ve tecrübe ederek öğrenir.
Çocukların yaz tatillerini güzel ve verimli geçirmeleri için öncelikle anne ve babalar plan yapmalıdır. Yapılan plan ve etkinlikler aile meclisinde tartışılmalı, çocukların da fikirleri alınmalıdır.
Yapılacak yaz tatili programları, çocukların yaşlarına, gelişimlerine, yeteneklerine, ilgi alanlarına ve becerilerine göre düzenlenmelidir. Çocukların bedensel, zihinsel ve ruhsal durumları göz önünde bulundurulmalıdır.
Yaz tatilleri, çocuklara düzenli kitap okuma alışkanlığı, kendini ifade edebilme becerisi, düşüncelerini yazabilme ve söyleyebilme becerisi, sorumluluk alma ve sorumluluklarını yerine getirme alışkanlığı kazandırma, yetenekleri ölçüsünde spor, sanat ve müzik ile ilgilenme, inanç ve ibadetlerini öğrenme zamanı olarak görülmelidir.
Çocuklara yönelik etkinlikler oyun tadında, sıkmadan, usandırmadan, sevdirerek yapılmalıdır.
***
Futbolun yalnızca 'görünen' takımlardan ibaret olmadığını çok zaman önce anlamış, futbol dünyasının gözlerden ırak bir kıyısında, öylece oturup tüm olup bitene dışarıdan bakan, az ama öz konuşan bir futbol bilgesi söylemişti, "Gerçek futbolsever, küçük takımların taraftarıdır" cümlesini... 'Yürek ister' demişti, sessiz bir takıma sevdalı olmak. 'Karşılıksız sevda' ister demişti amatör bir takımın taraftarı olmak. Koca bir yaşamda, sevdalısı olduğun takımın hiçbir büyük başarıya şahit olmayacağını adın gibi bildiğin halde, takımının peşinden koşturmak. Kar kış demeden, yağmurda, çamurda, hemen her maçta tribünlerde yerini almak... Kolay olmasa gerek, sesi pek duyulmayanlara gönül vermek... Bu yüzden, günümüzün gırtlağına kadar paraya pula batmış endüstriyel futbol dünyasında, sessiz sedasız kendi yazgılarını yaşayan takımların sevdalılarına bu yazı. Yani amatör takım sevdalılarına.
***
"Müzik ruhun gıdasıdır" derler... Annelerimizin yemek yaparken yanyana getirdiği notalar, sıkıldığımız anlarda amatör bir ruhla tıngırdattığımız melodiler, sevdiğinle dinleyince ayrı anlam taşıyan müzikli kelimeler... Şarkılar hayatın içinde varolan herşeyi anlatırlar. Sevinci ve üzüntüyü, coşkuyu ve hüznü, teselliyi şarkılarda ararız, ruhumuzu besleriz dinlediğimiz şarkılarla... Gelin futbolumuzu, futbol kültürümüzü bu sefer şarkılarla anlatalım derim. Ne dersiniz?...
"O ne ses" Whitney Houston’un hafızalardan silinmeyen birçok şarkısı vardır; "I Will Always Love You, Miracle, Greatest Love of All, One Moment in Time" gibi... Bu şarkılar dinlenince akan sular durur genellikle... Ama gelin görün ki; geçen sene oynanan Süper Lig maçlarını izlerken, o eşsiz sesin bir başka şarkısı aklıma takılıyor. "Same script, different cast" yani; aynı senaryo, farklı kadro... Süper Lig maçlarına baktığımız zaman, senaryosu hemen hemen her hafta aynı olan gösterilerde başrolü belli oyuncular değişimli olarak oynuyorlar, asıl mesleği figüranlık olması gereken hakemler ise başrole geçme hevesinde oluyorlar. Malumunuz, figüranlık yeterince para kazandırmıyor olsa gerek. Birilerinin yardımıyla mı başrole soyunuyorlar bu hakemler? Cevap eskilerin o meşhur şarkısında; "Kimbilir, kimbilir?..."

Tarih: 02 Ağustos 2022 Salı    Hit: 1178




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol