YAŞLI bir Anadolu kadınıydı, sohbet ettim onunla, hayat hakkında, birkaç dakika. Etkilenerek bakıyordum söylediklerine, zamanın eskittiği acıların da artırdığı anlam dolu kırışık yüzüne. Umuttan bahsederken birden gülüverdi heyecanla, merakla bana döndü ve ağzından döküldü, “Yuvan yurdun neresi evlat?” Birkaç gün kulağımda çağıldadı yuvan yurdun neresi evlat. Beni etkileyen yuva deyişiydi ve ardından hemen yurdu getirilşi ve onu öyle deyişi. Ben de sordum kendime yuva yurt nedir diye.
İçinde huzurla soluduğumuz, güvenle kendimizden geçip uyuduğumuz, hergün yeniden hayata başladığımız, alıştığımız, yaşadığımız ve yaşamayı öğrendiğimiz yerdir yuva. Olmazsa olmazıdır insanın.
Ama yurt nedir. Parçanın bütünle ilişkisi neyse, yuvanın yurtla ilişkisi de odur. Bedenimizle bir bireyiz bir ferdiz ama bedeni bütünlük olarak düşündüğümüzde, gözün tırnak ile ilişkisi ile aynıdır yuva ve yurt. Bizler yaşıyoruz yaşarken yer kaplıyoruz, yer kaplayarak hareket ediyoruz. Aynı alanı beraberce yer kaplayarak paylaşıyoruz. Biz benzeriz akrabayız aynı dili konuşur birbirimizin dilinden anlarız. Geleceğe beraber bakar beraberce geleceği yaparız. Eğer bu böyleyse ve böyle denirse işte o alan, o toprak artık yurt olur, oraya yurt denir.
Ama niye gerek duyar insan yurda. Bilir çünkü; O yalnızca orada rahat eder. Orada adil davranırlar ona. Yurdu paylaştıklarıyla eşit hakları vardır, dilinden anlarlar onun. Güvenlidir orası. Gereği kadar çabalarsa emek verirse emeğinin karşılığını alır orada. Bilir orada hakları vardır. Hakları da en iyi orada karşılanır. Hakları olduğu için de görevleri vardır. Vergi verirler emeklerinden, çabalarından. Savaş çıkarsa katılmak için bedenlerini hazırlarlar, askere giderler. Yaşlanınca da tehlikeye karşı çocuklarını sırayla askere gönderirler. Ve böylece huzur içinde yaşarlar gururlarıyla onurlarıyla ve tabii ki huzurlarıyla.
Yurdun ruhu huzurudur. Huzur da yurdun ruhudur. Ruhsuz yurt, ölü beden gibidir. Düşünün bir, hala yurt mudur orası anlamını yitirince. Düşünün bir, kim olmak ister ruhsuz yurdun yurttaşı, o yurdun yaşayanı. Huzur düzeni gerektirir o halde nedir düzen. Düzen dengeye gelmiş ortamdır arkadaşlar, düzen bize doğruyu göstermez aksine doğruluktur bizim düzen dediğimiz şeyi ortaya çıkaran. Düzeni kurmak, istek ve fikirleri zorla kabul ettirmek değildir aksine hak adalet eşitlik özgürlük kavramlarının üzerinde oluşan şeydir düzen, bu kavramların yaşama en güzel yansımasıyla. Bu kavramlardır düzeni yapan, yaşatan, yapıtlaştıran ve sanatlaştıran. En iyi en güzel düzen dedirtip hayran bıraktıran.
O halde yurt, huzur ve düzen emek ister, çaba ister, doğru ister, adalet ister, ilke ister. Yüksek bir ilkede anlaşmış bir birlik, bir bütünlük ister. Bu birlik için, bu bütünlük için bir heyecan ister. Ama bu heyecan kaybolmuş şimdilerde. İnsanlığa küsmüş, her işin kolayına kaçan, rahatına bakan bir ahlak türemiş ülkemde, çevremde. Kolaycı bir ahlak, çünkü insanın en kolayına gelen rahatına başvurmasıdır her zaman. Kolay katlanma, kolay vazgeçme, gaçiştirme huyu, tabiatı.
Yanyana gelince gelecek hakkında konuşuruz konuşurken geleceği düşünerek konuşuruz. Gelecek iyi olacak dediğimizde umudu, kötü olacak dediğimizde de umutsuzluğu konuşuruz. Ama unutmayın Umut'ta bulaşıcıdır umutsuzluk da. O zaman, ya umudu bulaştırır insan ya da umutsuzluğu. Hoşnutluk da bulaşıcıdır hoşnutsuzluk da.
Koşullar şartlar kötüleşse de zorluklar hayatımızı gerse de hassas olmamız gerekir duyarlı. Yurdu sevmek yurdu korumak onda huzur istemektir. Onda hep huzur ve mutluluk için çabalamaktır. Onun hep doğru ve adil olmasını istemektir. Bunu dile söyletmektir. Ama anlaşmak için bir dilimiz olmalı. Fikir ayrılıkları düşmanlıklar artınca bir dil gerekir. Düşündüm de insanlığın, insanların ortak bir dili vardır. Lisanları, alışkanlıkları, yaşam tarzları ne olursa olsun insanların ortak dili vicdandır. Ve onun konuşması, ortaya çıkışıdır insanlığın. İnsanlık yaşamalıdır çünkü an gelir, İnsan, sadece İnsanlığa sığınabilir.
Hoşçakalın diyorum sizlere, teşekkür ederek beni düşündürten Fatma teyzeye.