25 Nisan 2024 Perşembe   

Mustafa HATİPLER / Prof. Dr. / Rumeli Mektupları

TERCİHİMİZ EVET

 

DÜNYANIN hiçbir yerinde işgal ordularına karşı direnip bağımsızlık savaşı kazanan uluslar; bu kazanımlarından sonra, kendilerini işgale gelen orduların kendilerine yaptırmak istediklerini yapmazlar. Çünkü burada, topyekün bir savaş vardır. Atatürk’ün: “Hattı müdafa yoktur, sathı müdafaa vardır ve o satıh bütün vatandır” diye haykırması bundandır. Bir başka ifadeyle söylemek gerekirse bağımsızlık savaşını kazananlar; sadece bir savaşı kazanmazlar. Bu savaşla beraber, kendilerini işgal etmeye gelen devletlerin her türlü egemenlik ve yönetim hak ve taleplerine karşı da bir savaş kazanırlar. Bağımsızlığın ardından, doğal olarak ve doğru olarak, ekonomik bağımsızlık savaşı başlatılmıştır. İzmir İktisat Kongresi, demiryolları proje ve çalışmaları, kurulan fabrikalar ve atölyeler bu savaşın gereğidir. Ancak bütün bunlar olurken, son yirmi yılını savaş meydanlarında geçirmiş bir toplum gerçeğiyle birlikte, 1929 büyük ekonomik buhranı ve II. Dünya Savaşı gibi olağanüstü büyük sorunlarla karşı karşıya gelinmiştir. Düyun-u Umumiye’den gelen borçların ödemesine de devam edilmiştir. Bütün bunlar yaşanırken, Türkiye'yi geçmişte işgal eden güçler, doğal olarak bu hayallerinden vazgeçmemişlerdir. Vazgeçmedikleri için de, her türlü toplumsal ve sosyal olayın büyük bir sorun haline gelmesi için çaba sarf etmişlerdir. 1925 yılı isyanından, ASALA’ya ve son otuz yılımızı kahreden PKK terörüne kadar her sorunun arkasında durmuşlar ve Türkiye’yi diz çöktürmek istemişlerdir. Bütün bunların yanında, askeri darbelerle de sistemi revize ederek mümkün olduğunca, halkın temsilini azaltmak ve parlamenter rejimin güçlenmesini önlemek istemişlerdir. 
Her Cumhurbaşkanlığı seçiminin büyük bir sorun haline getirilmesinin temel nedeni budur. Eğer bu sorun olmazsa, bu takdirde seçilmiş Cumhurbaşkanının bir şekilde kontrolünün sağlanmasına gidilmiştir. Hatta bir adım daha ileri gidilerek, MGK toplantısında  Anayasa kitapçığı atılması hikayesiyle büyük bir ekonomik krizin yaşanmasının sağlanması da aynı güç merkezilerinin faaliyeti ve işidir. Bu güç merkezleri en başta seçilmişleri kontrol altında tutmak istemiş, bu olmayınca atanmışlar vasıtasıyla seçilmişleri etkisizleştirmek istemiştir. Seçilmişlerin saçma sapan haberlerle itibarsızlaştırılması hamlesi de, bu merkezlerin genel geçer uygulama alanıdır. Bütün bu uygulamaların özünde, kontrol edemedikleri seçilmişleri, parlamento ayak oyunlarıyla alaşağı etmek ve diledikleri hükümetleri kurmak vardır. Bunun en çarpıcı örneği, 28 Şubat sürecinden sonra yıktırılan Refah-Yol hükümeti olmuştur. Bir yandan darbe yapılacak korkutmacasıyla diğer taraftan milletvekillerinin şantaj ve tehditle ayartılmasıyla seçimle gelen bir hükümet yıkılmıştır. Rahmetli Erbakan Hocanın, bütün bunları anlattığı mektubuna ne yazık ki o zamanın bu oyunun figüranı olan siyasileri tarafından itibar edilmemiştir.   
Türkiye, bir yol ayırımındadır. Bu yol ayırımının bir yanında, halkın iradesinin çok fazla kıymet-i harbiyesinin olmaması diğer tarafında bu iradenin doğrudan yönetime yansıması  vardır. Yapılan Anayasa değişikliği ile ilgili maddelerin her birinin ayrı ayrı önemi vardır şüphesiz. Ama sadece, üzerimize giydirilen bu deli gömleğini çıkarmak için 16 Nisan Referandumunda EVET oyu verilmelidir. Türkiye bu yol ayırımında EVET diyerek tercihini millet iradesinin ülke yönetimine doğrudan yansımasından yana kullanacaktır. 

Tarih: 14 Mart 2017 Salı    Hit: 2552




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol