20 Nisan 2024 Cumartesi   

Sadık KAHRAMAN / Gazeteci Yazar / Şehir ve İnsan

SEVİYEYİ KAYBETTİK, MEMLEKETİ KAYBETMEYELİM...

 

YİNE milli mücadele niteliğinde bir seçime doğru gidiyoruz. Kuşandık en iğneleyici, en can alıcı, en afilli cümlelerimizi yine. Bu kadar karşı karşıya kaldığı alan olan başka bir toplum var mıdır bilemiyorum ama en azından konu seçim olduğunda hepimiz birer siyaset bilimci olup en keskin ifadelerle gardımızı alıp bekliyoruz, orası kesin. 
Geçen haftalarda bir derbi müsabakası oynandı malum. Orada bile siyasetçiler uzaktan birer göz olmayı seçmediler. Her konuda olduğu gibi sporda da fikir beyan ettiler tane tane. Siyasetin karışmadığı tek bir dal kalmamışken bizim de siyasetin dışında konuşacağımız tek şey kalmadı doğal olarak. Cumhurbaşkanı adayları belli oldu artık. Saflar belirlendi. Saadet-CHP-Demokrat Parti ittifakı ve AK Parti-MHP ittifakı seçimin başrolleri. Bir de Meral Akşener'li İYİ Parti tabii. Saadet'in ittfakta yer almasına şaşırıp içerleyenler olsa da ben çok da yadırgamayanların tarafındayım. Çünkü Türkiye'de siyaset zaten bu tip dizaynların üzerine kurulmuştur. Sağ-sol ayrımının ideolojik noktasında nasıl gerçek bir farkındalık içinde değilsek bu tarz ittifaklarda yan yana gördüklerimize şaşırmakta da aynı bilinçsizliğin içerisindeyiz. Esasında Saadet, Erbakan ve aynı şekilde Erdoğan hep bu dizayn çabasının sonucu olarak karşımıza çıktılar. Amma velakin AK Parti daha büyük kitlelere hitap etmeyi başarabildi. Erdoğan'ın bunda payı büyük oldu elbette. Bunlarla birlikte dışarıdan bakıldığında tabi ki Saadet ve CHP'nin aynı tarafta olması bir bakıma trajikomik. Senelerce en hafif tabiriyle tabanlarının birbirine nefret dolu gözlerle baktığı bu iki oluşumun bir arada oluşu bugünkü siyasetin geldiği noktayı da özetliyor. Tam anlamıyla 2 esaslı taraf var artık. Birkaç parça görüşe bölünmelerimiz büyük oranda bitti. Daha derin mi bilinmez ama daha belirgin tek bir çizgi var artık aramızda. Bu çizgilerin yumuşatılması için CHP'li ittifakın bulduğu isimse Muharrem İnce. Cuma günü İnce'nin konuşmasını dinledim. Ardından namaza gidişini de izledim. Hayatımda hiç bu kadar hiçbir şey vaadetmeyen bir aday görmemiştim desem yeridir. Muharrem İnce, yeni vaatlerden, yeni bir sayfa açma hayallerinden, yepyeni projelerden bahsetmek yerine aksine eski sisteme dönmekten, Çankaya'dan dem vurup amiyane tabirle sosyal medya diliyle çok yorucu bir konuşma yaptı. Bir topluluğa hitap etmek, hele de bir ülkenin bütün insanlarına karşı hitap etmek zor iş, meşakkatli iş; kabul ediyorum. Ama 16 senedir önümüzde, sevelim sevmeyelim, bu işi ustalıkla yapan bir adam var. Ve o şu anda bu ülkenin Cumhurbaşkanı. Eğer sen, onun gibi güçlü bir hatibin karşısına rakip olarak çıkıyorsan en başta hitabet sanatına vakıf olman gerekir. Hitabet en basit anlatımla, "güzel ve etkili konuşma sanatı." İnce'nin hitabetten anladığı ise benim gördüğüm kadarıyla "bağırmak." Evet, bas bas bağırdı o gün İnce. Avazı çıktığı kadar, alabildiğine bağırdı. Hatırlarsanız CHP'de genel başkanlık seçiminde aday olduğunda konuşmasına "ey" nidasıyla başlayıp "Nasıl? Onun gibi yapabildim mi?" demişti. Ben o gün, kendisinin Erdoğan'ı hitap konusunda takip etmeye çalıştığını düşünmüştüm. Fakat gelin görün ki Cuma günkü konuşması hiç tatmin edici olamadı. "Sen inersen dolar iner, euro iner." yaklaşımından, Demirtaş'ın hapse atılmasına karşı çıkmasına kadar neresinden tutsan elde kalan bir metin. Çok değil bir sene önce bugünlerde, ülke referanduma giderken katıldığı bir TV programında anayasa değişikliğine konu maddelerinden bir çıkarsama yapması üzerine sunucunun "Bunu hangi maddeye dayanarak söylüyorsunuz?" sorusuna "Metin şu anda yanımda değil." cevabını veren Muharrem İnce'nin, Cuma günü elinde tuttuğu o kağıttaki metin de keşke yanında olmasaymış dedim dinlerken. Siyasetimizin gittiği nokta endişe verici gerçekten de. Meral Akşener'e bakıyorsunuz lanlı lunlu bir üslup. Bir hanımefendiden beklenmeyecek, daha da ötesi bir devlet idarecisi adayından beklenmeyecek bir tavır içerisinde. Erdoğan'ın senelerdir başarısının en büyük sırrı olan hitabetinden bu insanlar bağırıp çağırmayı anlamışlarsa-ki öyle görünüyor-hakikaten yazık. 
**
İnce, MHP'yi AK Parti'yle yaptığı ittifaktan dolayı ağır şekilde eleştirdi. Acaba kendi partisinin HDP'yle "iyi sallamasıyla," sırtını YPG'ye dayayanlarla beraber yol yürümüş olmasıyla ilgili ne düşünüyor? Şehitlerimizle ilgili hassasiyet duyması beni memnun etti fakat aynı konuşmada Demirtaş'ın özgürlüğüne atıfta bulunarak ne derece samimi gözüktü orası tartışılır. Bunların hepsi daha çok tartışılır zaten. Belki birkaç yıla bugün söylenenler unutulur. Ama bu kritik anlarda bir araya gelenler, Abdullah Gül'ün tavrı, çatı aday arayışlarında ismi geçip susanlar unutulmaz. Özellikle Gül, senelerdir, bir türlü açıkça veremediği demeçlerin altında ezildikçe ezildi. Birkaç hafta önce Cuma namazından çıkarken de bir ses duydu; "Arkadaşını yalnız bırakma!" Bu ona neler hissettirdi bilmiyoruz ama ne hissettirmediği ortada. "Geniş mutabakat oluşmaması nedeniyle adaylığımla ilgili bir süreç artık söz konusu değildir." cümlesi çok şeyi özetliyor aslında. Gül, onu hiç yalnız bırakmayan arkadaşını yalnız bıraktı. Ve vurdu bile arkadaşının tarafını; "Benimle ilgili saygısızlık boyutuna ulaşan sözler söyleyen arkadaşlarıma da şunları söylemek istiyorum. Başlarını ellerine alıp şuanki konumlarını bir düşünsünler." AK Parti'nin açıklaması ise bana göre çok netti; “Başımızı elimize aldığımızda Gül hakkında olumlu bir şey düşünmeyiz.” İşte bu açıklama, Gül ve AK Parti ilişkisinin özetidir. Aynı açıklamadaki "Kardeşlik hukuku, vefa duygusu ve siyasî ahlak, 'Kardeşim Gül' hitabına, 'Kardeşim Erdoğan' mukabelesinde bulunmayı gerektirirdi." ifadesi de oldukça çarpıcı. Dediğimiz gibi, bugünler geçse de unutulmayacak şeyler var gündemimizden akıp giden. Seneler sonra bile hatırlanacak. Bugün, şimdi, şu anda, şu olanlara, şu tabloya söylenecek en güzel şey ise Erdoğan'ın geçtiğimiz yıl referandum sürecindeki şu sözleri bana göre; "Kadere bak, kadere bak! Kimler, kimlerle beraber yan yana geliyor." 
**
Cumhur ittifakı memleketin beka sorunu var diyor. Buna kulak tıkayıp Erdoğan düşmanlığı üzerinden bu beka sorununu bile görmezden gelmek aymazlıktır. Neyse, tencere kapak buluşmaları bitti. Şafak için sayılı günler kaldı. Adayların kişisel özellikleri meydanları daha coşkulu yapacak. Lakin seviyeyi kaybettik, bari memleketi kaybetmeyelim. 
Selametle.

Tarih: 20 Mayıs 2018 Pazar    Hit: 2196




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol