25 Nisan 2024 Perşembe   

Necmettin Sönmez / Sonart Yön. Kur. Bşk. / Üretim Kanadı

SANAYİDE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

 

Merhabalar saygıdeğer Pazaşavizyon okuyucuları;
Bu ayki yazımda, ülkeleri ayakta tutan üretimden, yani sanayinin sürdürülebilmesi için yapılan, yapılmayan ve yapılamayan şeylerden bahsetmek istiyorum.
Şu anda dünya üzerinde söz sahibi ülkelerin tamamı sanayileşme devrimini çok önceki yıllarda tamamlamışlar. Bu ülkelerin sanayide gelişme ve zenginleşmeleri esnasında da bu dünyamız vardı. Aynı dünyayı vahşice kirletirken, dünyayı korumaktan, çevreyi korumaktan denizleri, akarsuları, yeraltı sularını korumaktan, havayı kirletirken oluşan kara delikten hiç kimse bahsetmiyordu.
Öyle ki Londra’nın ortasından geçen Times Nehri o kadar kirlendi ki Londra da toplu ölümler olmaya başladıktan sonra akılları başlarına geldi ve önlem almaya başladılar.
O yıllarda kirletilen nehirler hala çok pis, hala zehir saçıyor. İlaç sanayinin geliştirdiği bazı ilaçlarla kişiler havanın pisliğinden değil de kanserden öldüğü gösterilmeye başlandı. 1950-60’lı yıllarda Avrupa’nın en gelişmiş kanser tedavi merkezleri Londra’ da kuruldu. Hastalanan insanlar tedavi olma endişesiyle, hasta olmalarına sebep olan etkenleri araştırma ve tedbirlerini alma gibi bir eylem içinde olamadılar. Çevre insanları hasta etmeye devam ettikçe, ilaç üreticileri daha çok ilaç üretmeye daha çok para kazanmaya devam ettiler. Ta ki az gelişmiş ülkelerin, gelişmiş ülke olmaları için çabalamaya başladıklarında ve gelişmiş ülkelere rakip olma yolunda adım atmaya başlayana kadar. Bu ülkelerin çevre duyarlılığı, yeşil sevgileri kabardı ve yaptırımlar, standartlar ortaya çıkarmaya başladılar. Kesinlikle yanlış anlaşılmak istemem. Katiyen çevre karşıtı biri değilim, sadece şimdiye kadar yapılan haksızlığa karşıyım.
Dünyayı bu hale getiren, kara deliğin bu düzeyde büyümesine sebep olanlar az gelişmiş ülkeler olamaz. Bu kirlilikte en büyük pay her şeyde olduğu gibi sayıları 10’u geçmeyen ülkelerdir. Fakat dünya üzerinde yaşayan bütün canlıların ne yazık ki ABD‘nin , İngiltere’nin, Almanya’nın ve bunun gibi ülkelerin kirlettiği havayı, denizleri, yeraltı ve yerüstü sularını biz de kullanmak zorundayız.
Tabi ki böyle gelmiş böyle gitmemeli, sürdürülebilir olmalı. Gelecek nesillerimizi de düşünmek zorundayız. Elbette çevreyi, doğayı temiz tutmak için gerekenler yapılmalı, standartlara uyulmalıdır. Bedeli ne olursa olsun.
Çevre standartlarına uyularak üretim yapmanın, üretim maliyetlerine etki eden ciddi bedelleri vardır. Bu bedeller ödendiği taktirde, tabiidir ki her üretici, her tesis temiz üretim yapmak ister. Fakat pratikte hiç de öyle olmuyor.
Avrupalı bir mal almak istediği üretici firmaya gittiğinde öncellikle bütün standartları görmek istiyor. Hatta bağımsız denetleme kuruluşlarına sizi denetlettiriyor. Eğer geçer puanınız var ise sizinle masaya oturuyor. Mal alma aşamasına geldiği zamanda, fiyat konusunda sizi Çin, Tayvan, Hindistan firmalarının fiyatlarıyla karşılaştırıyor. Bu ülkelere standartlar, kural, çevreye uygunluk diye bir şey sormuyor. Bir üreticinin çevreye uygun üretim yapmasının maliyetini iş koluna göre %5 ile %10 arasında arttırmaktadır. Bu oranlar üretimde, fiyatlandırmada hatırı sayılır bir orandır. Üretimi etkileyen sürdürülebilirlik faktörünü daha fazla dillendirilmesi, bu farkın her zaman göz önünde bulundurulması çevreye saygılı ve duyarlı olduğuna inandığımız firmaların desteklenmesi gerektiğine inanıyorum.
Çevreye saygılı firmalar yaşadıkça dünyamız temiz olmasa bile bugünden daha kötü olmayacağını ümit ediyorum.
Herkesin daha temiz ortamlarda çalışması ve yaşaması dileğiyle, Kurban Bayramı’nı kutluyorum.
Hoşça kalın, sağlıkla kalın saygıdeğer okurlarım.

Tarih: 02 Ağustos 2022 Salı    Hit: 1299




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol