19 Eylül 2024 Perşembe   

İlyas ÇAĞLAYAN / Tiyatrocu / Oyuncu / Kültür - Sanat

SANATÇI VE SANATIN GERÇEK KİMLİĞİ

 

Var oluşun temellerinden ilki olan hayatta kalma içgüdüsü ile yapılan ve alışkanlık haline gelen rutinler insanın yeryüzüne gözlerini açtığı günden bu güne gelene kadar hayatımızdan hiç çıkmamıştır. Zaman, zaman farklılıklar gösterse de açlık giderme, barınma ve ısınma gibi temel ihtiyaçlar yaradılışın ilk zamanlarında insanoğlunun ana gereksinimleriydi. Zamanla gereksinimler arttı ama bu üç temel gereksinim hiçbir zaman değişmedi.
Zaman ilerledikçe ve insanoğlu yaşadığı dünyayı ve çevreyi tanıdıkça arayışlarını veya uğraşlarını farklı yönlere çevirdi.  Yaşadıkları zorlukları kendilerinden sonra ki nesle önce sözlü olarak anlattı sonra bu sözcükleri resimlerle mağara duvarlarında sergiledi. Bu mağara resimleri yüzyıllar sonra tuvallere aktarılan portreler, manzara ve eşya resimlerine dönüştü.
Zamanla kendisini toparlayan insanoğlu birlikte yaşama alışkanlığını sosyal bir yaşama çevirmeye başladı. Birlikte geçirilen akşam saatlerinde garip sesler çıkarmak belki oynamak zamanla kendisini  geliştirerek bugün dinlediğimiz müziğe ve izlediğimiz dansa dönüştü.
Yani kısacası insan geliştikçe sanat oluşmaya başladı. Kendisi geliştikçe sanatını da geliştirerek günümüze kadar geldi.
Peki dünya da ve Ülkemizde sanata ve sanatçıya bakış nedir? Sanatçı dediğimizde ne anlıyoruz?
Aslında sanat ve sanatçıya bakış popüler kültür yozlaşması ile günümüzde oldukça fazla erozyona uğradı. Magazin basınının öne çıkardığı ünlülere sanatçı muamelesi yaparken geri planda kalan ve o ünlüleri bugünkü durumlarına getirenleri görmezden gelmekteyiz. Geri planda kalan esas sanatçılar popüler kültürden uzak kalmayı tercih ettikleri için toplumdan hak ettikleri saygıyı görememektedirler.
Son yıllarda okuma alışkanlığımızın kısmen artması ile etrafımızda bir çok yazar oluştu. Kendi paraları ile bastırdıkları kitapları sadece kendi çevrelerine dağıtan sözüm ona yazarlar kendilerine sanatçı dedirtme çabası ile akla alınmadık hikayeleri edebiyata sığmayan cümle kurmaları ile gerçek yazarların önüne geçme sevdasındalar.
Düşünsenize kendilerini Reşat Nuri ile Peyami Safa ile bir tutmaya çalışan  bu yeni nesil yazarcıklar hem edebiyatın hem de sanatın değerini düşürmekte. Yaşar Kemal, Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Latife Tekin, Perihan Maden ve ismini buraya yazamayacağım kadar edebiyatçının rollerini üstlenmeye çalışırken yeni nesle örnek olma konusunda da oldukça zayıflar.
Oysa Avrupa ve dünyanın gelişmiş diğer ülkelerinde sanatçı olmak hem bu kadar kolay değil hem de sistemlerinin doğru çalışması ile gelir seviyeleri bu kadar düşük değil. Bir roman yazarak hayatını garanti altına alan bir Fransız yazarın karşısına bir ömre 22 roman sığdıran Türk bir yazarın açlık sınırında yaşaması dünya ile ülkemiz arasında ki farkı ortaya koymakta.
Ama yönetimlere ve kurdukları sisteme çok kızmamak lazım. Bizlerde bu sanatçıların edebiyatçıların değerini hiç bilemedik.  Düşünsenize kağıda gelen zammı tuvalet kağıtlarının fiyat artışından fark eden bir toplum Resme, edebiyata, Heykele, sinema ve Tiyatroya ne kadar ilgi ve alaka gösterebileceğini siz düşünün.
Birkaç yıl önce çok tartışılan Devlet tiyatrolarının hala daha faaliyette olması bile halkın itibar etmediği bu sanat dalını devletin ayakta tutmaya çalıştığını gösterir. Oysa sanat muhaliftir ve eleştirel olmalıdır. İşte o yüzden devletin Tiyatrosu da olmaz sanatçısı da. Çünkü eleştirmeniz gereken patronunuz olursa bu eleştiriler yüzeysel olur ve yaptığınız sanat sadece bir yandaşlık gösterisinden öteye gidemez.

Tarih: 23 Ağustos 2024 Cuma    Hit: 1022




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol