29 Mart 2024 Cuma   

NOSTALJİ

 

BUNDAN tam on üç yıl önceydi. Küçük kızım üç yaşını henüz doldurmuştu. Onu dadısının insaflı ellerine bırakıp seyahate çıkmaya hazırlanıyordum. Çok önemli bir gerekçem vardı. Şehirlerin anasını, dünyanın göz bebeğini, o muazzam beldeyi görecektim! 
Gözlerde dev gibi büyütülerek kutsal yolculuğun hep ileri tarihlere ertelenmesine sebep olan o büyük sorunu da çözmüştüm. Can parçamı, gönlümün o en tatlı meyvesini Alemlerin sahibine ısmarlayacaktım. 
Veda sahnesini yaşayacağım o sabah, gözlerimden sıcacık yaşlar süzülmüyordu! Buna asla izin vermiyordum. Aksine, heyecan ve sevincin doruklarındaydım. Etrafımdakiler beni yarı şaka yollu, soğukkanlılığın da ötesinde adeta gaddar bir anne olarak tanımlıyor olsalar da benim içim fevkalade rahattı.
Kalbim mutmain duygular içinde sadece bir cümle ile inliyordu:
"Allah'ım, Senin aziz emanetini, yine Senin muhteşem koruyuculuğuna emanet ederek evimden çıkıyorum..."
Yakınlarımın, komşularımın, dostlarımın şaşkın bakışları arasında tekbir nidalarıyla yuvamı terkederken; dilimde telbiyenin inanılmaz lezzeti, kalbimde teslimiyetin hafifliği, yanımda ise hayat arkadaşım vardı. 
Artık sadece bir tek şeye odaklanıyordum. Bir müslümanın kalbini yıkmak Kabe'yi yıkmaktan daha büyük bir günahsa, ben artık meleklerden bir kırtık eksik bir varlık olmalı, harikulade bir insana dönüşmeliydim!
Hac yolculuğum boyunca kendime düstur edindiğim bu fikir beni yüceltecekti belki de...
Adeta parmaklarımın ucuna basarak yürüyor, karıncayı incitmeme edası içinde büyük bir hassasiyetle hareket ediyordum. 
Ama anlayabilmekte zorlandığım küçük bir sorunum vardı. Etrafımdaki mahşeri kalabalık hiç de kibar değildi! Hacer-ül Esved'e yaklaşmayı bile düşünmediğim halde nazik olmayan durumlarla karşılaşıyordum. İlk günlerimdeki asil duygularımın yavaş yavaş kaybolmaya yüz tutuşunu, üzülerek izliyordum. 
Sıradanlaşmamak için verdiğim savaşım yarı da mı kalacaktı? 
İncinmemek için incitmeye mi başlayacaktım? 
Kalbim, beş kıt'adan akarak dünyanın merkezine koşan bu insanlar için sevgiyle dopdoluydu. Ama, yaralı bir sevgi! Bu cehalet, bu sefalet, beni kahrediyordu! 
Afrika'nın çikolata tenli bebeklerini bağrıma bastığım anlarda bile gözyaşlarım sel gibi akıyor, mutluluğumla bedbahtlığım birbirine karışıyordu. Hem cinslerime tek tek sarılıp, bir müslümanın kalbini yıkmanın Kabeyi yıkmaktan daha büyük bir günah olduğunu söylemek geçiyordu içimden...
Hiçbirini yapamadım. 
Yüreğimi, gözlüklerimi, mealli Kur'an'ımı orada bırakıp döndüm yaşadığım ülkeye.
O gün bu gündür onlar için yaptığım en içten duamdır cehaletten kurtulmaları, kurtulmamız.

Tarih: 19 Ağustos 2019 Pazartesi    Hit: 2169




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol