Değerli Paşavizyon okurları bu sayımızda farkındalık oluşturması ve konunun sıradanlaşmaması açısından Filistin’den bahsetmek istedim. Dünya üzerinde, tarih boyunca birçok millet acı çekmiş, baskıya ve zulme uğramıştır. Ancak Filistin, bir asra yaklaşan bu acıların sembolü haline geldi. Bugün, Filistin halkının yaşadığı dramı sadece tarihsel ya da siyasi bir mesele olarak görmek, bu acıyı eksik anlamamıza yol açar. Çünkü Filistin meselesi, insanlık onurunun ve adalet arayışının sınandığı en büyük arenalardan biridir. Bir Toprağın Gasp Edilişi Filistin, 1948’den bu yana süregelen işgallerle parça parça yok edilen bir milletin mücadelesine sahne oluyor. İsrail’in 1948’deki kuruluşu, yüz binlerce Filistinlinin zorla yerlerinden edilmesiyle sonuçlandı. Evlerinden koparılan bu insanlar, yıllarca mülteci kamplarında yaşamak zorunda kaldı. 1967’deki Altı Gün Savaşı sonrası İsrail’in Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’ü işgal etmesi, Filistinlilerin üzerindeki baskıyı daha da artırdı. Bugün bile, Filistinliler kendi topraklarında ikinci sınıf muamelesi görmeye devam ediyor. İsrail’in Hukuksuz Yerleşim Politikaları İsrail, uluslararası hukuka aykırı bir şekilde Filistin topraklarına yerleşim yerleri inşa ediyor. Bu yerleşimler, Filistinlilerin tarım alanlarına, su kaynaklarına ve hatta evlerine el koyarak onların geçim kaynaklarını yok ediyor. Batı Şeria’daki yerleşim birimleri ve duvarlar, Filistinlilerin yaşam alanlarını bölerek onları adeta bir hapishaneye kapatıyor. İsrail’in bu uygulamaları, sadece toprak gaspı değil, aynı zamanda Filistin halkının günlük hayatını da katlanılmaz hale getiriyor. Gazze: Bir Açık Hava Hapishanesi Gazze, neredeyse 20 yıldır süren abluka nedeniyle dünyanın en yoğun nüfuslu bölgelerinden biri haline gelmiş durumda. Elektrik, temiz su ve gıda gibi temel ihtiyaçlara erişim kısıtlı. Gazze'de yaşayan insanlar, günlük hayatın gerekliliklerine dahi ulaşamazken, sürekli olarak bombalama ve saldırı tehdidiyle karşı karşıya kalıyor. Çocuklar oyun oynamak yerine hayatta kalmayı öğreniyor. İsrail ablukası, Gazze’yi dünyanın en büyük açık hava hapishanesi haline getirdi. Uluslararası Toplumun Sessizliği Filistin halkının yaşadığı bu zulüm karşısında uluslararası toplumun büyük bir kısmı sessiz kalmayı tercih ediyor. Birleşmiş Milletler kararları, İsrail’in işgaline karşı çıkmış olsa da, bu kararlar genellikle kağıt üzerinde kalıyor. Özellikle Batı dünyası, İsrail’e karşı somut adımlar atmaktan kaçınıyor. Oysa Filistin meselesi, sadece bölgesel bir sorun değil, küresel adaletin ve insan haklarının sınandığı bir zemin. Dünyanın bu sessizliği, Filistin halkının yalnız bırakıldığını daha da görünür hale getiriyor. Direnen Bir Halkın Umudu Ancak Filistin halkı, tüm bu baskı ve zorluklara rağmen direnişini sürdürüyor. Evlerinden, topraklarından koparılmış olsalar da onurlarından ve bağımsızlık mücadelelerinden asla vazgeçmiyorlar. Filistin, sadece bir coğrafi bölge ya da siyasi bir mesele değil; aynı zamanda adalet arayışının, insan haklarının ve bağımsızlık mücadelesinin bir simgesidir. Her ne kadar baskı altına alınmaya çalışılsalar da Filistin halkının umutları hala diri. Mazlum Filistin: Bir Vicdan Muhasebesi Sonuç olarak, Filistin halkının yaşadığı acılar, insanlığın vicdanına hitap eden bir çağrı niteliğinde. Bu mesele, sadece Filistinlilerin değil, aynı zamanda adaletin ve insan haklarının evrenselliğine inanan herkesin sorunudur. Mazlum Filistin halkının yanında durmak, adaletin yanında durmaktır. Sessiz kalmak ise zulmün bir parçası haline gelmek anlamına gelir. İsrail’in işgal politikaları karşısında, dünya artık bir tercih yapmak zorunda: Ya mazlum Filistin’in yanında yer alacağız ya da bu sessiz çığlıklara kulaklarımızı tıkayacağız.