13 Aralık 2024 Cuma   

Ali Rıza ŞEREN / İnşaat Mühendisi / Yapısal Reform /

HİÇBİR KURAL TANINMIYOR!

 

Daha da devam edecek gibi görünen Filistin ile İsrail arasındaki savaş ya da çatışma veyahut soykırım, kendini insan olarak nitelendiren ve vicdan sahibi herkesin yüreğinde kapanması zor ve oldukça derin yaralar açmıştır. Bu tahribatın şehirler üzerine etkilerini sayfalar dolusu uzun uzun yazılarla anlatmak gayet kolaydır. Hepimizin tahmin edeceği üzere konutlar, okullar, yollar, köprüler, hastaneler, spor salonları ve daha nice yapılar yerle bir olmuş, altyapı sistemleri tamamen tahrip edilmiş durumda. Benzetme yapacak olursak ülkemizde meydana gelen en son depremde yaşanan tahribatın insan eliyle yapılmış hali dersek çok da yanılmayız diye düşünüyorum.
Ancak Filistin’de durum biraz daha farklı bir boyutta. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde 70 küsür yıl boyunca sürekli deprem olmuyor. 1948 yılında İsrail kurulmuş ve o günden bugüne sürekli olarak deprem misali tahribatlar yapmıştır. Uzun yıllardır düzenli olarak altyapılar tahrip ediliyor, evler yıkılıyor, yollar ve köprüler kullanılamaz hale getiriliyor. Uzun yıllardır sürekli olarak anne babalar enkaz altından çocuklarının cansız bedenlerinin çıkarılmasını bekliyor. Yine uzun yıllardır insanlar doğru düzgün elektrik ve temiz suya ulaşamıyor. Hatırlarsanız ülkemizde pandemi döneminde yoğun bakım ünitelerinde yer kalmamış, sağlık personelimiz de yetişemediği için gece gündüz demeden canını dişine takıp çalışmışlardı. İşte o durumu insanlar Filistin’de yıllardır yaşıyor. Ne ilaç bulunabiliyor ne de doktor yeterli sayıda var.
Modern (!) dünyanın gözleri önünde insanların dünyası yıkılıyor. Hemen her yerinde hukuk olan (!) dünyanın gözleri önünde hiçbir kural tanınmıyor. Bir yandan insanların üzerine tonlarca bomba yağdırılırken diğer yandan içecek sudan mahrum bırakılıyor. Bir yandan insanlar kan revan içerisinde hastanelere gitmeye mecbur bırakılırken diğer yandan o hastaneler bombalarla vuruluyor. Sözüm ona bir yandan siviller zarar görmesin diye insanlar güvenli bölgelere göç ettirilirken diğer yandan o bölgeler cehenneme döndürülüyor. Tam anlamıyla şeytanın dahi aklına gelmeyecek her türlü kötülük idame ettiriliyor.
İşin garip tarafı ise bu salt kötülük karşısında az bir kesim hariç neredeyse herkes gözlerini kapamış, kulaklarını tıkamış durumda. Anlam veremediğim bir şekilde yaramazlık yapan çocuklara verilebilecek cezalar bile bu katliamı yapanlara reva görülmüyor. Kendimce bu anlamsızlığı ancak şöyle izah edebiliyorum; “İnsan ölmüş, insanlık gömülmüş, vicdan ise çoktan çürümüş olmalı.” Aksi halde bu olanlara karşı çıkmamak ya da engel olmaya çalışmamak insanın tabiatıyla uyuşmazdı. Demek ki artık insanlar ahlaki değerleri o kadar da umursamıyorlar. Çocukların ölmesi demek ki artık o kadar da umurlarında değil. Kendisi tok iken komşusunun aç olup olmadığını demek ki kimse önemsemiyor.
Peki bu zulme aslında karşı çıkan ama yöneticilerinin sessizliği yüzünden seslerini duyuramayan halkların durumu sizce ne? Yazının ilk başında, insanın engellenmeden ve sınırlandırılmadan istediğini yapma, seçme ve hareket edebilmesini özgürlüğün tanımı olarak vurgulamamın asıl sebebi de bu soruda gizli. Bu insanlar zulmü durdurmak istiyorlar ama yöneticileri onları engelliyor. Hakkı bilmek ve ona göre hareket etmek istiyorlar ama üst kesimleri onları sınırlandırıp hareket etmelerini imkânsız hale getiriyorlar. İşte bu halklar ister Arap olsun ister İngiliz ister Japon olsun ister Afrikalı aslında özgür değiller. Onlar esirdirler ancak farkında değiller.

Tarih: 23 Ağustos 2024 Cuma    Hit: 1349




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol