29 Mart 2024 Cuma   

Mustafa HATİPLER / Prof. Dr. / Rumeli Mektupları

EVET’İN ANLAMI

 

İSTER yakın tarihimize bakalım ister uzak tarihimize bakalım; hiç birinde Türkiye’nin bir  ülkenin seçim sistemiyle ilgili bir müdahalesini görmek mümkün değildir. Çünkü seçim sistemleri, o ülkelerin kendi egemenlik haklarıyla ilgi bir tutum ve tercihleridir. Aslolan milli iradenin, kamu iradesinin sandığa ve oradan da yönetme erkine yansıması ise gerisi teferruattır. Ya da öyle olmalıdır. Hal böyleyken, 16 Nisan Anayasa Değişikliği referandumu  ve sonrası ile ilgili olarak Avrupa ülkelerinden garip ve anlaşılmaz (çok anlaşılır aslında) biçimde müdahaleler ve bir takım yaptırımların ayak seslerine şahit olduk. Hayır kampanyası yürüten zevata bütün imkanlar sunulurken, bakanlarımızın sınır dışı edilmesi, uçuşlarının iptal edilmesi gibi akla hayale sığmayan davranış ve tutumları yaşadık. Hemen dibimizde Suriye’de milyonlarca insan göç etmek zorunda kaldığında onları görmezden gelen ve hatta ülkelerine girmesinler diye sınırlarını güçlendiren bu ülkelerin Türkiye’deki Anayasa Değişikliği referandumuna olan bu ilgileri hem garip hem de kazın ayağının nerelere kadar uzandığının anlaşılması bakımından ilginçtir.  
Avrupa ülkelerinin özellikle de AB’nin, bu referandumla Türkiye’de ciddi bir değişim yaşanacak olması, gençlere  seçmen ehliyetinin yanında seçilme ehliyetinin de verilecek olması, milletvekili sayısının arttırılarak temsil kabiliyetinin gerçekleştirilecek olması, TBMM’nin şimdikinden daha etkin hale gelmesi ve milletin iradesini tam olarak temsil edecek olması, cumhurbaşkanını  vasıtasıyla millet iradesinin bürokrasiye hâkim olacak olması, siyasette sivil iradenin güçlenecek olması, Anayasada yer alan yargının bağımsızlığı ifadesine "tarafsızlığı" ibaresinin de eklenecek olması, ayrı bir egemenlik hakkı tesis eden askeri yargının kaldırılacak olması, HSYK'nın  HSK'ya dönüştürülerek, ilk defa TBMM'ye HSK üyesi seçme yetkisinin verilecek olması gibi değişiklerin  hiçbirini değerlendirmeyip meseleyi kuru bir Recep Tayyip ERDOĞAN düşmanlığında sürdürmesi gariplik ve ilginçliğin ötesinde anlam taşıyor. Bu anlam; en basit ifadeyle yerli ve milli olan (Recep Tayyip ERDOĞAN)’la emperyal olanın, sömürgeci olanın hesaplaşmasından başka bir şey değildir. Türkiye bu değişime EVET derken, basit, sıradan bir oylama yapmış olmayacak; Kırım Harbi sonrası başlayan bizi sömürge yapmak isteyenlere karşı, asla sömürge yapılamayacak olduğunu bir kere daha ortaya koyacaktır. Bu referanduma EVET demek, Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç’in “Velikim Bogom (cc) se kunemo da robovi biti nećemo” sözlerini daha güçlü, daha güvenli ve daha kalıcı olarak haykırmak ve yerine getirmek demektir.  
F. Fanon’un Yeryüzünün Lanetlileri isimli eserinde: “Avrupa'nın bu bolluğu utanç verici bir şeydir, çünkü kölelerin sırtından kurulmuştur, kölelerin kanlarıyla beslenir ve varlığını tümüyle az gelişmiş dünyanın toprağına ve toprak altına borçludur. Avrupa'nın refah ve kalkınması, siyahların, Arapların, Hintlilerin ve Asyalıların cesetleri ve terleri pahasına inşa edilmiştir. Bunu asla unutmamaya kararlıyız.” diye tarif ettiği Avrupa’nın, Türkiye’deki bu köklü değişime bakışındaki arızayı, yanlı ve yanlış tutumu ve Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığını anlamak mümkün olsa da, onunla birlikte hareket edenlerin EVET düşmanlığını anlamak ve EVET diyenleri denize dökmekten söz etmelerini anlamak mümkün değildir. Ama kimsenin şüphesi olmasın Türkiye 16 Nisan’da aydınlık bir geleceğe, güçlü bir Türkiye’ye; EVET diyecektir. 
“Dallar meyveye dursun, toprak tohuma dursun.”

Tarih: 11 Nisan 2017 Salı    Hit: 2828




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol