AK Parti’nin milletin artık illallah ettiği sokak köpekleri meselesini, şikayetlerin başlangıcından yaklaşık 3-4 yıl sonra gündemine almış olması, geçen yazımızda da bahsettiğimiz, partinin artık tamamen sırtını Erdoğan’a dayayarak onun toplumdaki kredisinden tüketmeye alıştığına ilişkin gerçeğini iyice somutlaştırdı. “Cumhurbaşkanımız sokak köpekleri için ‘Artık çözün, yeter.’ dedi.” minvalinde açıklamalar yapan kurmay ve sözcüler, acaba partiyi getirdikleri halin farkında mıdır? Bu demeçlerin halk nezdinde partiyi ve Erdoğan’ı ne duruma düşürdüğünün zerre kadar bilince midir? Hiç sanmıyorum. Bunun idrakinde olacak olan, zaten en baştan bu tür cümleler kurmaktan imtina eder, probleme böyle yaklaşmaktan çekinirdi. AK Parti, Cumhurbaşkanı bir sorunu “Çözün” demeden çözmeye yeltenmeyen, hatta bırakın çözüme yönelik adım atmayı, Erdoğan “Hadi” demese sağına soluna bile bakmayacak şımarık, gerçek dünyadan kopuk, kendi fanusunda yaşayan çocuklardan ibaret bir oluşuma dönüşmüş durumda. Bu kadar varoluşsal ve köklü bir düğüm nasıl çözülecek, açıkçası bilemiyorum. Sokak köpeklerinin, parçaladığı, canından veya bir uzvundan ettiği, maddi / manevi insanlara zarar verdiği belki yüz küsür olay yaşanmıştır. Saldırgan, çeteleşmiş köpekler için yapılması gereken bellidir. Lüks villalarında, site bahçelerinde gezdirdikleri kanişlerine bakıp gözleri dolarak köpekleri uyutacaksanız bizi de uyutun diye ağlayan jakobenler, bu zamana kadar memleketin hayrına olan her şeye hayır demiştir. Bugün köpekler için sosyal medyada gözyaşı döken AK Partili vekiller de onlara yaranma derdinde ne yazık ki. Şu saatten sonra o insanların sözüyle hareket edilecek, onların sempatisini kazanmak için bu işten geri dönülecek olursa, zaten hali hazırda uzun süredir kendi seçmeninden yüz çevirmiş olan Ak Parti, bitme yolunda yeni bir adım daha atmış olacaktır. Ve Erdoğan, masasına ancak 4 yıl sonra gelebilen meselenin kendisine neden bu kadar geç ulaştığının hesabını sormayacaksa, partideki çözülmenin önünde duramayacağı da bir gerçektir..
**
Meral Akşener’in Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyareti epey gündem oldu. Akşener hakkındaki görüşlerimi daha önce de defaten belirttim. Kendisini politika gibi sert ve fırtınalı bir arenada, çarpıştığı rakiplerinden ve liderlerden daha iddialı görünmek için fazla zorladığını, bu uğurda gereksiz yere ağır bir üslup kullandığına inanıyorum. Gelin görün ki, Akşener, genel başkanlığı süresince, Erdoğan’a etmediği hakaret ve hakkında bulunmadığı itham kalmamış olmasına rağmen, tek bir görüşmeyle, sağ kesimden yıllardır yemediği hakareti, sol cenahtan yemiş oldu. Bu tabi ki aklıma, Erdoğan’ın partisinin teşkilat binasını kurşunlattığını ima etmiş olduğu dönemde, o zamanlar beraber yürüdüğü Altılı Masa bileşenlerinin destekçilerinin kendisini elleri kopana kadar alkışlamasından sonra, masadan kalktığı 2 gün içerisinde aynı seçmenlerin kendisine edilmedik küfür bırakmayışını, hatta çok entellektüel bir aydının kendisini bu sebeple dışkıya benzeterek “Sifonu çekin, gitsin.” deyişini getirdi. Memleketimizde tahammülsüzlerin, eleştiriye, farklı görüşe gelemeyenlerin kim olduğu bana kalırsa yalnızca bu iki örnekle bile açıklanabilir. Bugün hınç alma duygusuyla Akşener’e yapılan saldırılar, aslında Erdoğan özelinde Türkiye’nin sağ-muhafazakar-milliyetçi insanına duyulan nefretin somutlaşmış halidir. Erdoğan’ın, bunun farkında olduğuna inanıyorum fakat AK Parti’nin bu bilinçten çoktan koptuğuna eminim. Bakalım, hangi toplu linç veya seçmene yönelik sözlü/fiziksel saldırı AK Parti’yi kendine getirecek veya Erdoğan’ın dediği gibi güneşte eriyen buz misali yok olup gitmesine neden olacak, izleyip göreceğiz…