Erdoğan’ın siyasi kariyerinde en dezavantajlı kabul edilebilecek seçime girmesine az bir zaman kala, 6 Şubat’ta hepimizi aylarca etkisi altına alan, içimizi yakan çok büyük iki deprem yaşandı. Binlerce canımız gitti, Türkiye’nin üretim ve sanayiinin kalbini oluşturan şehirler yerle bir oldu. İnsanlarımız yalnızca evlerini, mallarını, yaşadıkları mahalleleri değil; ailelerini, dostlarını, sevdiklerini de kaybetti. O gün yaşanan felaketin yankısı kulaklarımızda çınlamaya, yaklaşık 6 ay sonra bugün, hala devam ediyor.
Şehirlerin ihyası için seçimlerin bir an önce gerçekleştirilmesi gerektiğine inananlardan biri olarak, ikinci tura kalan cumhurbaşkanlığı seçiminin bir zaman kaybı olduğunu düşünmüştüm. Fakat şimdi gündemde konuşulanlara bakınca, Erdoğan’ın ikinci turda daha yüksek bir oy oranıyla kazanmamış olmasından bazı muhaliflerin bile pişmanlık duyduğuna eminim. %48’le değil de %40’la kaybeden rakip, belki tepelerine böyle çökemeyecekti. Kim bilir, belki tarihi yenilgi sayısı, tarihi bir farkla taçlansaydı ancak o zaman partide söz sahibi olabileceklerdi. Ama olmadı. Olanda da olmayanda da hayır vardır.
Zira 14 Mayıs akşamında başlayan depremzedelere hakaret ve aşağılama tonu, 28 Mayıs’tan sonra şiddetini artırarak devam ettirdiği gibi, buna kalkışanların da ne derece insaniyetten yoksun olduğu gün yüzüne çıkmış oldu. Böylece millet, kimin yalandan kimin sahiden derdiyle dertlendiğini anladı. Bu vicdan ve merhamet fakirleri, yaptıkları her izansızlık ve sergiledikleri tüm terbiyesizlikleri Erdoğan’ın bir diktatör olduğu fikrini empoze ederek ört bas etmeye çalışsa da insaf sahibi toplumumuz bu saçmalığa elbette kanmadı. 3 aydır şahit olduklarımız da ne kadar doğru bir karar verildiğinin göstergesi gibi nitekim. Meclis’te zaferlerinin sayısını takip edemediğimiz Erdoğan’ın yemin töreninde ayağa kalkmayı kendine zul gören demokratlar, partilerinin grup toplantılarında, sayısını artık takip edemediğimiz bilmem kaçıncı yenilgisinin ardından Kılıçdaroğlu’nu ayakta alkışlıyor, potansiyel rakibi İmamoğlu ve ona destek olan temsilcilerini özgürlükçü parti CHP medyası tü kaka ediyor, Kılıçdaroğlu’na karşıt söylem getirmek neredeyse yasaklanmış durumda, “değişim talebi medya tarafından oluşturuldu” şeklinde ifadelerle tabanın istekleri yok sayılıyor, parti grup başkanvekilinin “CHP seçmeni bize küsse de kızsa da oyunu yine verir.” açıklamasına kimse tek kelime etmiyor, ittifak yapılan ufak masa ortaklarına, birleşe birleşe kazanacak olan sevgi yumağı CHP’liler her fırsatta kin ve öfke kusuyor. Hal böyleyken hala Erdoğan’ın zalim, ayrıştırıcı bir despot, Erdoğan’a oy verenlerin de cahil ve sadece intikam peşinde bir kalabalık olduğuna yönelik propaganda devam ediyor.
Önümüzdeki sene yerel seçimlerde bu propagandanın ne kadar ekmek yiyeceğini göreceğiz; benim inancım o ki, grup başkanvekili Ali Mahir Başarır haklı çıkacak. Çünkü tarih tekerrürden ibarettir. Başarır doğru söylüyor, sağ kesime koyun diyen CHP tabanı, kızsa da küsse de 80 yıldır CHP’ye oy vermiştir, buna aynen devam edecektir. Dün Erdoğan, cuma çıkışı gazetecilere dondurma ikram ederken “Bu havada gider, değil mi?” demiş. E, CHP’lilere de giden, yakışan, iyi gelen budur. Dönüp dolaşıp tıpış tıpış “çok sevdikleri” Atatürk’ün partisine oy vermek...
***
Atatürk demişken, sosyal medyada denk geldiğim ve orada epey yankı uyandıran bir hadiseden söz etmeden olmaz. Meğer Disney Türkiye, Atatürk temalı bir dizi çekmiş ancak yayınlamadan iptal etmiş. Malum, depremzedelere ettiği hakaretleri ya da Erdoğan’a sempati duyan vatandaşlara ve Erdoğan’a olan nefretini Atatürkçülük üzerinden savunan ünlü camiasından tepki gelmesi işten bile değil böyle bir durumda. Fakat gelin görün ki, Disney ile başka başka projeleri olan veya iş yapma potansiyeli olduğuna inanan sanatçı ekipten ses soluk çıkmıyor. Herkesin çıkarı kadar politik tavır aldığı memlekette, insan en azından onca yakınını kaybeden ve bir afetin altında ezilen insanlara gösterilmeyen duyarlılığı, kendileri için bu kadar varoluşsal olduğunu lanse ettikleri Ata için gösterselerdi, diye düşünüyor. Seçim süreci boyunca eliyle kalp yapıp Atatürkçülük reklamı yapan her ünlüyü baş tacı eden, her değeriyle sömürülen Kemalistlere bu saatten sonra önerebileceğim tek şey, şöyle bir bardak soğuk su içmek olabilir. E tabi, bu hava gider, değil mi?