Balkanların ve Sancak bölgesinin dava adamı Refik Akova, yakın dostu Dr. Harun Crnovrşanin ile birlikte Türkiye ve dünyada yaşayan Boşnakların göç hikayeleri ve geçmişteki yaşantıları üzerine kitap yazmaya başladı. Akova ve Crnovrşanin, ilginç anıları ve ellerinde belgeleri olan hemşehrilerinin kendilerine başvurmalarını istedi.
• 19. yüzyılın son çeyreğinde, Osmanlı
hâkimiyetinin son bulduğu coğrafyalarda şartlar Türkler ve Müslümanlar aleyhine
değişmiştir. Değişen bu şartlardan en çok etkilenenler, şüphesiz Balkan
coğrafyasında yaşayan Türkler ve Müslümanlar olmuştur. Ateş hattında kalan
ülkelerden biri de Bosna-Hersek’tir.
Katledilmeye, malları yağmalanmaya başlanan
Boşnaklar can ve mal güvenliklerini sağlamak için gözlerini tekrar Anadolu’ya
çevirmiştir. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Bosna’yı işgal ettikten sonra
1918 yılına kadar Bosna’dan Türkiye’ye beş büyük göç dalgası olmuştur. Bu beş
büyük dalga haricinde de Boşnakların 1938 yılından 1992’ye kadar küçük kitleler
halinde göçleri olmuştur.
İşte yerlerinden yurtlarından dünyanın
çeşitli ülkelerine ve Türkiye’ye gelmek zorunda olan bu kişilerin ilginç hayat
hikayeleri, büyüklerinden dinledikleri olaylar bir kitap haline getiriliyor.
16 BİN BELGELİK ARŞİV OLUŞTURDU
Balkanların ve Sancak bölgesinen dava
adamlarından Refik Akova, yakın dostu Dr. Harun Crnovrşanin ile birlikte
Türkiye ve dünyada yaşayan Boşnakların göç hikayeleri ve geçmişteki yaşantıları
üzerine kitap yazmaya başladı. Geçmişte Bayrampaşa ve İstanbul Büyükşehir
Belediyesi’nde meclis üyeliği yapan ve Türkiye’den Bosna Hersek’e giden devlet
ve hükümet temsilcilerine mihmandarlık yapan Refik Akova, yakın dostu Dr. Harun
Crnovrşanin ile birlikte kitap için araştırmalarını sürdürdüklerini ifade
ederek, şimdiye kadar yüzlerce kişiyle görüştüğünü ve binlerce belge edindiğini
belirterek, “Yaz mevsimine doğru çıkarmayı düşündüğümüz kitabımız çok önemli ve
arşiv niteliğinde bir eser olacak. Kitabı Almanya’da yaşayan değerli dostum Dr.
Harun Crnovrşanin ile birlikte hazırlıyoruz. Kendisi Bosna Hersek ve Almanya
başta olmak üzere çeşitli ülkelerde yaşayan Boşnak göçmenlerle görüştü ve
onların göç hikayelerini dinleyerek kaleme aldı. Bende yine Bosna Hersek başta
olmak üzere Türkiye’ye göç eden insanlarla görüştüm, anılarını dinledim ve
binlerce belge edindim. Bu belgeler arasında eleyerek yaklaşık 16 bin belgelik
çok geniş bir arşiv oluşturduk. Amacımız Sancak ve diğer bölgelerden göç etmek zorunda kalan bu insanların
hikayelerini kitap haline getirmek bazıları birbirinden kopuk halde yaşayan
çeşitli akrabalara bir araya getirmek” dedi.
AKOVA: İLGİNÇ ANI VE BELGELERİ OLAN KİŞİLER
BİZE ULAŞSIN
Bayrampaşa’da Boşnak göçmenlerinin çok
yoğun yaşadığı bölgelerin başında geldiğini belirten Refik Akova, “Ben kendi
imkanlarımla İstanbul, İzmir, Bursa ve Sakarya’da bir çok Boşnak göçmeni ile
görüştüm. Onların hikayelerini derledim. Ancak ulaşamadığım o kadar çok insan
var ki. Onlara da ulaşarak hikayelerini derlemek, çok önemli ve arşiv
niteliğinde olan bir eseri arkadaşım Dr. Harun Crnovrşanin ile birlikte
insanlarımıza sunmak isterim. İnsanların bizlere ulaşmasını ve göç
hikayelerini, orada bulunan ailelerini bizlere anlatmasını istiyorum. Arkadaşım
Dr. Harun Crnovrşanin, Sancak bölgesinde doğan ve şu anda Almanya’da
yaşamaktadır. Sık sık Türkiye’ye gelmektedir. Türkiye’de olan Boşnakları
araştırıyor. Nereden göç ettiklerini, göç nedenlerini araştırıyor.
Araştırmalarımız sırasında bir çok olaya şahit olduk. Ben de hem araştırmalara
katılıyor hem de kitabın Türkçe çevirilerini hazırlıyorum. Mesela İzmir’de 500 kişi ile görüştüm. Nasıl
Türkiye’ye göç ettiklerini ve hikayelerini bize anlattılar. İstanbul’da da
görüşmeler yapıyoruz. Savaştan kaçan, arazileri elinden alınan, göçe zorlanan
aileler bunlar. Bazılarının anıları çok acı dolu. Mesela Bosna’dan bir belediye
başkanı ve meclis üyesi öldürülme tehlikesiyle Türkiye’ye gelmiş. Adapazarı’na
yerleşen bu kişilerden birinin mezarını bulduk. Taşlarını yeniledik. Elimde çok
önemli belgeler var. Mesela bunlardan biri de 1951 yılında dönemin Başbakanı
Adnan Menderes ile eski Yugoslavya Dış İşleri Bakanının göç anlaşması var. 60
bin kişiyi Sancak’dan göç almaya imza atmışlar. O resmi belge bende var.
Bayrampaşa Kocatepe’de çok geniş bir arşivimiz ve önemli evraklarımız var. Bana
ulaşmak isteyenler refikakova@hotmail.com adresinden ya da 0532 265 18 66
numaralı telefonumdan ulaşabilirler.
CRNOVRŞANİN: TÜRKİYE’DEKİ AKRABALARIMLA
BULUŞARAK YOLA ÇIKTIM
Kitabın yazarlarından Dr. Harun Crnovrşanin
ise önce uzak kaldığı akrabalarını arayarak yola çıktığını daha sonra Bosna ve
çevresinden göç etmek zorunda kalan ailelerin hayat hikayelerine ulaştığını ve
tüm bunları bir kitapta toplamak istedğini açıkladı. Türkiye’deki Sancaklı
göçmenlerle ilgili 5 yıl öncesinden yoğun bir şekilde araştırmaya başladığını
belirten Dr. Crnovrşanin, “Sancaklı Boşnaklar’ın Türkiye’ye ilk büyük göç
dalgası Birinci Dünya Savaşı’ndan evvel, bahar 1914 yılında başlamıştır. Büyük göçün doruk noktası Tito’nun
Yugoslavya’daki kötü şöhretli Polis
Bakanı Aleksandar Rankoviç’in döneminde olmuştur. Bugün Sancak bölgesinde
yaşayıp da Türkiye’deki bir akrabası ve ailesi olmayan birine rastlayamayız.
Onlar Türkiye’nin sathına yayılmış vaziyettedir. Batıdaki Edirne’den doğudaki
Suriye’ye kadar, güneydeki İzmir’den kuzeydeki Erzurum’a kadar. Türkiye’deki
yetkili organların tahminlerine göre, Türkiye’de eski Yugoslavya’nın
topraklarından yaklaşık 5-6 milyon Müslüman (Boşnaklar ve Arnavutlar) nesiller
yaşamaktadır. Araştırmalarımda tüm Sancaklı Boşnaklara odaklandım. Bir görüşün; Türkiye’de yaşayan Boşnaklar’ın
sayısı Sancak Bölgesi’nde yaşayan Boşnaklar’ın
3 katı olduğunu düşündürmektedir” ifadelerini kullandı.
NİCA HALANIN HAYAT HİKAYESİYLE KİTAP
SERÜVENİ BAŞLADI
İstanbul’da 1974 yılında babası Faik,
annesi Muratka ve kardeşi Adem ile ilk kez otobüsle Novi Pazar’dan (Yeni Pazar)
Türkiye’ye gelidğini belirten Dr. Crnovrşanin, “Beşyüzevler’de oturan
akrabalarımızı ve Kırklareli’nde oturan rahmetli Altuna teyzemi ziyaret etmeye
geldik. Aynı sene babam Bakırköy’de oturan yakın akrabası Nica’yı ziyaret etmek
istedi. Nica hala kocası olan Abdurahman beyle daha evvel bir kaç defa Yeni
Pazar’da bizleri ziyaret etmişti. Son ziyareti 1975 senesinde oldu.
Evliliğinden 5 kız ve bir erkek çocuğu
vardı. Yakın sülalemiz ne Yeni Pazar’da ne Türkiye’de yoktu. Tüm akrabalarımla
ilişkileri ve irtibatı yakın tutmaya çalıştım. Özverili çaba ve ev sahipliğimi
yapan dostum Sayın Refik (Sijariç)
Akova’nın sayesinde 2018 yılında Nica halamla buluşup, kavuştuk. O zaman halam
bana akraba dereceliğimizi ayrıntılı anlattı. Meğer anneannesi Aişe hanım, baba
tarafından Nazif dedemin öz kız kardeşiymiş. 2018 yılında kalabalık sayıdaki
bizim göçmenlerle sohbet etmeyi ve onların kaderlerine derinden bakmayı
başardım. Her göçmenin hikayesi kendine özgüdür. Onlardan her biri eziyetli
göçmen hayatının roman yazılabilir hikayelerine sahiptir. Göçmenlerimizle
sohbet ve izlenimlerimi 2019 yılında belgesel filmimde ‘İstanbul’daki Sancaklı
göçmenlerle ilgili Anlatımlar’ da işlemiştim. Film 3 kısımdan oluşmaktadır ve
orada ilk defa röportaj şeklinde İstanbul’dan göçmenlerimizin anlatımları film
perdesine aktarılmıştır. Muhataplarından birisi de Halam Nica idi. O bize Yeni
Pazar’da (Novi Pazar) geçirdiğimiz
unutulmaz çocukluğunu ve hafızasından çıkmayacak iki olay anlatılmıştır.
İlki 1944 kasım ayındaki Yeni Pazar’ın müttefikler tarafından bombalanması,
ikincisi ise Tito’nun Partizanlar tarafından 1945 yılının ocak ayındaki Hacet
Meydanında Müslümanların katledilmesidir” şeklinde konuştu.
İŞTE HAZIRLANACAK OLAN KİTAPTAN BİR GÖÇ
HİKAYESİ;
1944’te Yeni Pazar’ın bombalanmasını ve
1945’te Hacet’teki Önder Müslümanların katledilmesini çok iyi hatırlıyorum.
Nica (Muriç) Can (1935 doğumlu): Ben Nicariya Muriç. Babam Nazif, annem
Şefika’dan Yeni Pazar’da (Novi Pazar) 1935 yılında doğmuştum. Novi
Pazar’ın eski semtinde Yermişe’de
büyüdüm. Novi Pazar’ı her bahsettiğimde kalbimde bir sıcaklık hissediyorum,
çünkü bu şehir önceki hayatımın parçasıdır. Ben bu şehirde mektebe (okula)
gittim. Evimiz Trebinyeska Cami’nin yanındaydı. Bosna, Trebinye’den Novi
Pazar’a gelen göçmenler bu camiyi inşa ettiğinden caminin adı halkın arasında
böyle anılmaktaydı. Ben ve kız kardeşim Ramiza sokağımızdaki diğer çocuklara birlikte mektebe giderdik.
Mektepteki imamımız, ünlü Mula Haydin Eyupoviç idi. Ermişler’in altından akan
derede çocuklar yüzerdi. Derenin altında çayırlar ve bahçeler vardı. İlkbaharda
meyve ağaçları açardı ve yeni açılmış olan çiçeklerden bahçeler bembeyaz
olurdu. Onlarının üstünde Yeni Pazar’ın eski evlerinden kırmızı kiremitli
çatıları görünürdü. Bahçelerin arkasında ünlü Bor Cami’nin taş minaresi ve
yanında akan Raşka Nehri görünürdü. Annemle sık sık Lug ve Pariçe yolundan
giderdim ve oradan soldan saparak dayımın yaşadığı Drum meydanına ulaşırdım.
Dayım Nazif Crnovrşanin’i çok seviyordum. Dayımın 4 oğlu vardı. Faik,
Salih-Salko, Zeynel ve Recep. Daha sonra Salih, Üsküp’e, Zeynel ve Recep ise Türkiye’ye göç ettiler.
Faik ailesiyle birlikte Novi Pazar’da oturmaya devam etti. Zeynel ve Recep ile
daha sonralar da kocam Abdurahman’la İstanbula göç ettiğimde karşılaştım. Onlar
Bayrampaşa’da o zamanki adı Sağmalcılar’da oturuyorlardı. Novi Pazar’da Svoybor
mahallesine annemle her hafta teyze Nazife’mi ziyarete giderdim. O,
Hacınumanoviç ile evliydi. Yeni Pazar’daki Ramazan ayları bambaşkaydı. Akşam,
uzun oruçtan sonra bütün camilerdeki ezan seslerinin eşliğinde top sesi iftar
vaktini belirtirdi. Novi Pazar nüfusu kalabalık değildi. Herkes birlikte tek
yürek nefes alırdı.
7 Kasım 1944 yılında Yeni Pazar’ın
Müttefikler tarafından bombalanması
Hala Nica’ya 1944 yılında Müttefik
bombardımanını sorduğumda oturduğu yerinden fırladı ve heyecanla anlatmayı
başladı. Sanki o bombardıman dün olmuştu.
Halam Nica olayı şöyle anlattı: “Kız
kardeşim Ramize ile beraber Pariçe’de mektebe gidiyorduk. O sabah mektebe
gitti. Ben gitmek istemedim. Sanki bombardıman olacağını biliyordum. Novi
Pazar’da Salı günüydü ve şehir pazarı kuruluyordu. Babam Nazif Bey kışlanın
yanında armut satmaya gitmişti. O gün komşumuz Beşir Ağa hızlı bir biçimde
avlumuza girdi ve yakında bombardıman olacağını ve bu yeri terk etmemiz
gerektiğini söyledi. Beşir Ağa kendi ailesini aldı, bizi de topladı. Raşka
nehrinin karşı tarafına Lug bahçelerine geçtik. Bir süre sonra göklerde bir
uğultu oluştu. Arkasından bombardıman başladı. Alman birliklerinin en çok
bulunduğu askeri konvoyu Hacet meydanında bulunduğundan en çok orası
bombalanmıştı. Bizim ev Yermişe Hacet meydanının hemen altında yer almaktaydı.
Vişegradska Caddesini ve bugün parkın olduğu yerde bulunan kışla da bombalanmıştı.
Bu yerlerin bombalanmasının ardından Drum’dan Alman ordusu Seniça istikametine
çekiliyordu. İkinci bombardıman, ilkinden bir saat sonra başladı. Şehrin
merkezinde bulunan Çukovac ağırlıklı olarak zarar gördü. Şehrin halkı ağırlıklı
olarak ailelerle birlikte Lug bahçelerine sığınmıştı. Annemle birlikte bir
meyve ağacının kalın gövdesinin arkasında saklanmıştık. Uçaklardan bir tanesi
çok alçaktan uçarak makineli tüfeğiyle etrafı tarıyordu. Annem Şefika’yı kolundan yaraladılar. Benim
üstümdeki elbiseler paramparça olmuştu. O gün çok sayıda insan ölmüştü ve
yaralanmıştı. Bizim yanımızda bir Koniçanin ailesi yatmaktaydı. İsmail
Koniçanin o anda yaralandı. Mermi ayağından geçmişti, çok kan kaybediyordu. Kız
kardeşi Muratka kendi şalvarından bir parça yırtarak kardeşinin ayağına
pansuman etmeye ve kanı durdurmayı çalışıyordu. Onu hiçbir zaman unutmayacağım.
İsmail ağır yaralandığı için sakatlık kaldı. Bombardımandan sonra babamızın
akrabalarına, Slatine köyü Pazarişte’ye gittik. Gittiğimiz eve şehirden bir çok
ailenin sığınması sebebiyle babam Nazif ile bir gece ahırda atlarla birlikte
uyumak zorunda kaldık. O gecede tifoya yakalandım. Evimize geldiğimizde yüksek
ateşe tutuldum ve hasta oldum.
28 Kasım 1944’de Novi Pazar hürriyete
kavuştuğunda, şehrimize Bulgar birlikleri girdi. Babam daha sonra bana anlattı
ki, Bulgar birlikleri Novi Pazar’da milletin terk ettiği evlerde yağma
yapmışlar ve boş evleri talan etmişler.
1945 Ocak ayındaki Hacet Meydanı’nda en
seçkin Müslümanlarının katledilmesi
Sert bir kış günüydü. 21 Ocak 1945’de
gündüz aldığımız habere göre belediye başkanımız Akif Efendi (Hacıahmetoviç) ve
Ahmed Efendi (Daca) katledileceğine dair millete duyuru yapılmıştı. Babam ve
annem Partizanlar tarafından böyle bir katliamın yapılacağına inanmazlardı.
Çünkü her ikisi de Çetnikler tarafından şehrin ve milletin kurtuluşunu sağlamak
için önemli rol oynamışlardı. Ermişler’de kalabalık bir halk toplanmıştı. O gün
de 9 yaşındaki bir kız olarak arkadaşlarımla halkın arasına karıştım. Ne
olacağını görmek için hepimiz Hacet Meydanı’na gittik. Meydanın başında küçük
mezarlığının olduğu yerde Novi Pazar halkı toplanmayı başladı. Kar dizlerimizin
yüksekliğine kadardı. Halk korkulu gözlerle hapishane tarafına bakıyordu.
Hapishane kapısından Novi Pazar’ın önderleri, Akif ve Ahmet gelecekti. Fesli ve
orta yaşlı bir beyefendi sessizce yanımda ağlıyordu. Herkesin gözlerinde
gözyaşları gördüm. Her tarafımızda silahlı ve sert bir yüz ifadesiyle
Partizanlar duruyordu. Partizan askerleri iki tutsağı önümüze getirdiler ve
zincirle telefon direklerine bağladılar. Akif ve Ahmet ağalar dimdik
duruyorlar, şerefli bakışlarla millete bakıyorlar ve hiç sesleri çıkmıyordu.
Herkeste bir suskunluk vardı ve birden emir geldi. 10’ar kişilik asker grubu
öne çıktı ve silahlarını onlara doğrultup, oracıkta onları katlettiler.
Katlettikten sonra bize dağılma emiri verdiler. Hacet Meydanı’nda İngiliz uçak
saldırısından kalan büyük çukurlar vardı. Babam daha sonra anlattı.
Partizanlar’ın her akşam bizim önderlerimizi ve Müslümanları mahkemeye sevk etmeden
katliam yapıyorlardı. Yine babamın anlattığına göre, bu katliamlarda tek bir
kişinin Partizanlar’ın elinden kurtulup kaçtığı olmuştu. Bu kişinin adı Maliç
Bişevac’tı ve askerlerinin elinden tüfeği kaparak kurtuluşu ve kaçışını
sağlanmıştı.
Bu ifade ile Nica Hala savaş olayları
hakkında kendi hatırladığı konuları bitirmişti. Savaştan sonra Nica hala 17
yaşında Üsküplü taliplisi Abdurrahman Musiç Efendi (1925-1981) ile evlenmişti.
Nica halam Yugoslavya’dan 1965 senesinde kocası ve çocuklarıyla birlikte Üsküp’ten
Türkiye’ye göç etmiştir. Kocası İstanbul’da Bakırköy merkezinde bir lokanta
açmıştı ve ardından lokantaya yakın bir yerde daire sahibi olmuştu. Halamın
Abdurahman eniştem ile evliliğinden 5 kız ve bir erkek evlat sahibi olmuştur.
Onların isimleri: Zuhra, Zumreta, Vahida, Şefika, Filiz ve Ramiz’dir. Maalesef
Abdurahman Efendi 56 yaşındayken hakkın rahmetine kavuşmuştur. Bütün çocukları
evlenmiş ve mütevazi bir hayata kavuşmuşlardır. Hala Nica neşeli ve sevimli
birisidir. Novi Pazar’da yaşamış olduğu çocukluğunu ve gençliğini çok iyi
hatırladığını anlatmaktadır.Hala Nica’nın tek kız kardeşi Ramize Hanım,
İzmir’de yaşamaktadır.
Özel Haber: Cemil Sağlam
Tarih: 23 Şubat 2021 Salı Hit: 5023