20 Nisan 2024 Cumartesi   

Mustafa HATİPLER / Prof. Dr. / Rumeli Mektupları

BİR ŞAFAKTAN BİR ŞAFAĞA DEĞİL, BİR SALGINDAN BİR SALGINA...

 

ZOR günlerden geçiyoruz. Ülke olarak, ülkemiz insanı olarak zor günlerden geçiyoruz. Aynı zorluk dünya için de geçerli. 2020 yılı Mart ayından bu tarafa, bütün dünyada ağır koşullarda yaşanan adına Covid-19 denilen bir salgınla karşı karşıyayız. Çok anlamı olmasa da salgının kaynağı konusunda çok farklı hikâyeler var. Çin’in Wuhan kentinde başlayıp oradan bütün dünyaya yayıldığını söylemek yeterli. Söylenmesi gereken bir başka şey de Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün salgınla ilgili olarak en başında alması gereken önlemleri almadığı ve doğru bir yol göstericilik yapmadığı gerçeğidir. Komplo teorileri başlı başına bir kitap konusu olduğu için girmeye gerek yok. Gelinen noktada, her ülke kendi imkânları çerçevesinde bu ağır salgın Covid-19’a karşı bir mücadele veriyor. Bu mücadelede başlangıçta sürü stratejisi uygulayan ülkeler zamanla bu stratejilerinden vazgeçtiler. Nihayet aşı aşamasına gelinmiş olması sevindirici. Bu sevincin önündeki engel de virüsün mutasyona uğrayıp aşıyı etkisiz kılması. Bunun olmaması için olağanüstü bir gayret gösterildiği ortada. Türkiye de bu salgına karşı en üst düzeyde bir mücadele yürüttü, yürütüyor. Normalleşmek adına en küçük olumlu gelişmeler dahi değerlendiriliyor.
Dünya’da ve ülkemizde Covid-19’a karşı yürütülen mücadelenin ekonomik yansıması çok ağır. Ülkemizde salgının ilk günlerinde, kapsamı geniş bir yardım kampanyası yapılmış olması, hem ekonomik anlamda hem de birlik ve beraberlik anlamında çok önemli bir çalışmaydı. Bunun yanında daha salgının ilk günlerinden itibaren iş dünyası için en büyük maliyet unsuru olan işçi ücretlerinin büyük bir kısmının devlet tarafından üstlenilmiş olması da önemli bir hamle. Bu büyük hamleyi, bir o kadar büyük bir hamle olarak kira desteği ve ciro kaybına karşı ekonomik katkı takip ediyor. Devlet çarkını az çok bilenler, bu çarkın o kadar kolay dönmediğini de bilirler. Hele hele bu çark; salgın öncesinde ülkenin Doğu Akdeniz başta olmak üzere uluslar arası arenada bölgesel bir güç olmasını istemeyenlerin türlü oyunlarına maruz kalmış Türkiye’nin çarkı ise, dönmesi daha da ağırlaşıyor. Buna rağmen, çok boyutlu bir mücadele verildiğini ifade etmek gerekir. Bu mücadelenin başarıyla sonuçlanması, insanımızın ve ülkemizin geleceği için son derece önemli.
Şartlarını ve genel durumlarını mukayese etmek doğru olmasa da bundan önceki büyük salgından söz etmek isterim. Günümüzde yaşadığımız salgına benzer bir salgını 1918 -1920 yılları arasında yaşamış dünya. O salgın, 500 milyondan fazla insana bulaşmış ve 50 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olmuştur. Adına İspanyol Nezlesi denmiş bu salgının. İspanya’da başladığı ya da orada yaşandığı için değil, hakkındaki haberlerin sadece I. Cihan Harbi dışında kalmış olan İspanya’da yapılmış olduğu için… Bu salgından Osmanlı Devleti de etkilenmiş, sadece İstanbul’da 6403 kişinin hayatını kaybettiği biliniyor. O günün İspanyol Nezlesi’nde, Osmanlı İstanbulunda yaşananları Nazım, Kuvayı Milliye Destanı’nda şöyle özetliyor:
“Biz ki İstanbul şehriyiz.
Seferberliği görmüşüz:
Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin,
Vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi
Bir de İttihatçılar,
Bir de uzun konçlu Alman çizmesi
914’ten 18’e kadar yedi bitirdi bizi.”
İşte bir salgından bir salgına savruluşumuzun hikayesi böyle…

Tarih: 12 Şubat 2021 Cuma    Hit: 5463




Henüz yourm yapılmadı, ilk yorum yapan sen ol